İlk bakışta her şey sıradandı, ki şüphe uyandıran da bu oldu. Şenlikler sorunsuz geçti birkaç gün. Prens çiçeği burnunda geliniyle ilgileniyor, misafirler keyifli zaman geçiyor, Adya da dinleniyordu. Bedenin her kasına işlemiş yorgunluğunu atması, sandığından uzun sürdü. En azından o kadar ıslanmalarına rağmen hasta olmamışlardı.
Serena kararını verip birkaç gün içinde saraya geldi. Kız hiçbir şey bilmiyordu ancak Adya eğitim görmesini falan istemedi. Sadece yanında durmasını ve basit işleri yapmasını istiyordu. En azından şimdilik. Çünkü kızın gerçekten çok ezik bir duruşu vardı, bir iş istense iki iş yapıyordu. Adya kızın kendini ablasının deyimiyle ezdireceğine emindi, sarayın sert eğitim politikaları olduğunu düşününce haklıydı da.
Prenses olmasına rağmen kendi bile yeterince çekmişti.
Ona biraz olsun baş kaldırmayı hiç olmazsa ayaklarının üzerinde durmayı öğretmesi gerekiyordu.
On gün süren şenliklerin son ikinci günüydü. Adya diken üzerinde uyanmıştı. Serena odasına geldiğinde keyifsiz keyifsiz limonlu suyunu içiyordu.
"Günaydın leydim, majesteleri." diye selamladı başı önünde, ölümden dönen mucize kız...
Adya oturduğu berjerde başını geriye atarak baktı ona. "Günaydın."
Kız artık üzerine tam oturan sade bir elbise giyiyordu. Renginin pembemsi tonuna bakılırsa Bursha yardıma koşmuştu.
"Yatağınızı düzelteyim."
"Kahvaltı yaptın mı?"
"Ben-" Serena elleriyle oynadı. "Henüz değil."
"Offf! Önce kendine bak demedim mi ben sana? Gelip otursana."
Serena tereddüt ettiyse de prensesin ısrarlarına dayanamayarak karşısına çöktü. Oturmak denemezdi çünkü ağırlığını bacaklarına veriyor, minderin kenarında duruyordu.
"Nasılsın? diye sordu Adya. Kıza bakarken ne kadar güzelleştiğini fark etti. Simsiyah, aralarında beyazlar olmayan, saçları vardı. Teni, gözleri, dudakları... Hayatı da yüzü gibi güzel olsun diye düşündü ancak içten içe öyle olmayacağını biliyordu. Savaş kapıdaydı. Onun haricinde Serena'yı saraya Adya getirmişti ve Adya'nın belirsizliklerle dolu kaderi kızın hayatını da muhakkak etkileyecekti.
"İyiyim teşekkür ederim. Siz nasılsınız?"
"Benimle konuşurken yüzüme bakabilirsin ve bana sen diye seslenebilirsin. Baş başayken beni dostun olarak görmeni isterim."
Serena utanarak başını kaldırdı. Adya büyük bir lütufta bulunmuş gibi minnettar bakıyordu. "Teşekkür ederim."
"Burada hayatın nasıl? Bursha ile kaldığını duydum."
"Evet. Onlar bana çok yardımcı oluyor."
Adya kızın konuşmaya devam etmesini bekledi ancak kız susuyordu.
"Ailen nasıl?" diye sordu Adya. Bu defa çekinen kendisiydi.
"Taşınmak istiyorlar ancak yeterince para yok. Amcam hazine kovalar ve Renata da onunla gitti. Dağlara. Bazen iyi şeyler bulur. O zaman başka şehre taşınabilecekler. Ben de, ben de-"
"Onlarla gitmek istersen tabii ki gidebilirsin."
Serena bunu duyduğuna çok rahatladı, gülümsedi.
"Maaşını aldığında onlara gönderebilirdin, sana istediğin maddi olanağı-"
Serena başını iki yana salladı. "Ablam bana çok kızgın. Lisheylerin parasını kabul etmeyeceğini söyledi. Onlara yardım etmeme izin vermez."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mevsim Krallıkları Kitap 1 Kan Bağı
Fantasy(Tamamlandı) Lishey topraklarındasınız, hoş gelmediniz çünkü savaş kapıda. Krallık bekası adına verebileceğiniz her şeyi verin. Paranızı, gururunuzu hatta kanınızı. Düşman içeride de olabilir dışarıda da, hatta geçmişte ve gelecekte de. Siz bilmes...