(Tamamlandı)
Lishey topraklarındasınız, hoş gelmediniz çünkü savaş kapıda.
Krallık bekası adına verebileceğiniz her şeyi verin. Paranızı, gururunuzu hatta kanınızı. Düşman içeride de olabilir dışarıda da, hatta geçmişte ve gelecekte de. Siz bilmes...
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
Akşama düğün vardı.
Adya bir türlü olanları kabul edemiyor, mantığına en çok da vicdanına oturtamıyordu. Kızın hali gözünün önünden bir kere bile gitmedi. Babasının çığlıkları hâlâ kulaklarında yankılanıyordu. Sık sık dalıyordu. Mateo'nun söylediklerini düşünüyordu. Onu gece yarısı görmek istemesinin nedenini merak ediyordu ancak düğün hazırlıkları yüzünden herkes epey meşguldü.
Kardeşinin davetini kabul etmeli miydi? Gecenin bir yarısı. Kulağa çok şüpheli ve tehlikeli geliyordu.
Kalabalıkta gözden kaybettiği o küçük kızı da düşündü. Renata'nın hasta olduğundan bahsettiği kardeşi Serena olmalıydı. Yüzündeki çıkık elmacık kemikleri, çökmüş gözleri. Hastalık geçirdiği belliydi. Kötü hayat şartları...
Şimdi ona ne olacaktı?
Adya başı şiştiği için küçük bahçede oturuyordu. Kalabalıktan ve tüm o telaştan uzakta. Annesinin dikkati bir şeye odaklandığında fırsatını bulup sıvışmıştı. Kaybolduğunu anladıklarında geri çağırılacağına emindi. Yanı başında Kargan ve diğer tarafından hizmetçisi vardı. Hizmetçiye dönüp "Serena Octavin'i bana çağır." diye emir verdi.
Hizmetçi kadın Kargan'a baktı. Tereddütlüydü.
Adya emri ikilemeyi sevmiyordu ancak istediğinin ne kadar mantıklı olduğunu kendisi de bilmediği için kadının tepkisine kızmadı.
"Muhafızlara söyle getirsinler ama korkutmasınlar. İş teklifinde bulunmak istiyorum, öyle desinler."
Kadın ağzını açacak gibi olduğunda Adya hemen "Soru sorma." dedi. Yeterince zamanı yoktu. Olsaydı babasının yasını tutmaları için izin verirdi ancak belki tahammülsüzlüğü belki de sabırsızlığı yüzünden aklındakini hemen halletmek istiyordu. "Ablası kardeşini bırakmak istemezse onu da getir, fark etmez. Çabuk olsun yeter."
Hizmetçi arkasına baka baka bahçeden ayrıldı. Adya da Kargan'ı darlayarak geçirdi vaktini. Çay içti ve tatlısından yedi. Küçük kuşların oradan oraya zıplayışlarını izledi.
Bir grup muhafız iki kardeşi getirdiğinde Adya onlarla konuşamadan annesinin çağırmasından korkmaya başlamıştı.
Serena düşündüğü kızdı. Ellerini önünde birleştirmişti. Titriyordu ve ağlamaktan gözleri kızarmıştı. Renata da hemen hemen aynı durumdaydı, daha kızgın ve hırçın olması dışında. Bir de yüzü yaralar yüzünden o kadar şişmişti ki ifadesi anlaşılmıyordu. İkisinin de sarayda olmaktan rahatsız olduğu belliydi.
"Emrettiğiniz gibi Prenses Adya." dedi muhafız.
Adya ikisine baktı. Muhafızları göndermek istiyordu ancak o ikisinin sağı solu pek belli olmazdı. Her an uç bir harekette bulunabilirlerdi özellikle de Renata.
Başınız sağ olsun, demek istedi Adya ancak dalga geçer gibi olacağını düşündü. Kral babalarını katlediyor, diğer gün kızı baş sağlığı diliyordu, çok da hoş olmazdı. Direkt konuya girmesi daha makuldü.