Gece daha kötüye gidebilir miydi bilmiyordu ancak oldukça berbat bir hale geldiği kesindi. Adya zehrin etkisinin o kadar da kolay geçmeyeceğini zor yoldan öğrendi. Kustu, ağrılar çekti ve ateşi çıktı. Chay, Kareyn ve Bursha'dan nöbeti devralıp onları biraz olsun uyumaya gönderdikten sonra hekim Tharin'i birkaç kez getirmek zorunda kaldı.
"Geçecek." dedi hekim, ıslak bir bezi Adya'nın alnına koyarken. "Sadece biraz zamana ihtiyaç var."
Adya güneş doğduğunda doğru düzgün uykuya dalmaya ancak başarmıştı. Saray ise diken üzerindeydi. Kral haberin misafirlerin kulağına gitmesini istemiyordu. Hem kendi sarayında kendi kızının saldırıya uğraması oldukça rezil bir durumdu hem de saldıranın misafirlerden biri olma ihtimali vardı. Gizli bir araştırma yürütülmesini isterken Adya'nın kapısında kendi cellatlarından birini dikmişti. Adam oldukça korkutucuydu. İri yarıydı ve sakallı yüzünün çoğu yerinde yara izleri hatta yanıklar vardı.
Bu kadar sıkı izlenirken nasıl Valttery Tuomas ile konuşacağını ve büyü hakkında bilgi alacağını bilmiyordu.
Şenlikler saray avlusunda başlamıştı bile. Gün aydınlanır aydınlanmaz sarayın halktan değerinin üzerinde satın alarak bir nevi destek olduğu ürünlere ait tezgahlar, küçük oyunların olduğu çadırlar, dans için yerden bir el kadar yükseltilmiş pistler, avluda kuruldu. Kimi zaman kutlamalara kimi zaman da idamlara ev sahipliği yapan bu kocaman avlu, sarayın girişinde yer alıyordu. Etrafı beyaz süslü sütunlarla çevriliydi. Sütunların arasında ipler çekilmiş renkli süsler asılmıştı.
Mumlar rengarenk cam vazolara konularak renkli bir atmosfer yaratılmak istenmişti ancak mumlar asıl maharetini güneş battığında gösteriyordu.
Çalgılar çalmaya başlamıştı. Kalabalık yavaş yavaş toplanıyordu. Avluya uzak olmasına rağmen Adya'nın odasından sesleri duyarak uyandı. Güneş gökte epey yükselmişti. Yatağından doğruldu. Her yeri ağrıyordu ve çok halsizdi. İlk gördüğü de yatağın kenarına çektiği berjerin içine gömülmüş uyuklayan Bursha oldu.
"Hanımefendi." diye seslendi Adya. "Sabah oldu."
Bursha panikle doğruldu, eli beline gidip hançerini çıkardı. Sağa sola bakındı ve tehlikeyi kavramaya çalıştı. Mahcup gözleri çok sonra Adya'ya çevrildi. Hemen ayağa kalktı. "Özür dilerim, uyuyakalmışım." Bir saniye kadar afalladı, ani kalkışı başını döndürmüş olmalıydı.
"Otur, otur. Başımda beklemene gerek yoktu. Sen de uykusuzsun, zor bir geceydi. Gidip yatsaydın."
"Sizi yalnız bırakamayız, özellikle de şimdi." Bursha hançerini beline yerleştirdi. "İyi misiniz?"
"Bok gibiyim." Evet, bu kelimeler bir prensese uygun değildi ama halini başka türlü de açıklayamazdı. "İğrenç bir gün. Ben uyurken bir şeyler oldu mu?"
"Kral ve Kraliçe durumdan haberdar, Kral, Kargan'ı sizi koruması için gönderdi. Kahvaltı ve sabah eğlencesi sırasında dinlenmeniz ancak yine de Yaz Ağacı Ritüeline katılmanızı istedi. Aslında çok az kalmış, leydim. Hazırlanmanız için yardımcıları çağırayım mı?"
Adya sarılı kolunun kaşındığını hissediyordu. Önce ayaklarını yataktan sarkıttı sonra ayağa kalktı. Bursha düşmesinden korkar gibi yanı başında duruyordu. Bedenindeki tüm güç onu terk etmiş gibi hissederken nasıl at üzerinde Lishey Ormanı'na gidip o kafa ütüleyen kabalıkta Yaz Ağacı Ritüeline katılacağını bilmiyordu. Yatağına acı dolu bir bakış attı, keşke akşama kadar uyuyabilseydi belki ancak o zaman kendine gelirdi.
Yavaşça birkaç adım atıp pencerenin önüne geldi. Manzarası Küçük Bahçe'yi ve sarayın kavislenerek Küçük Bahçe'nin etrafını saran bej rengi duvarlarını görüyordu. Duvarlar üzerinde vitraylı camlar vardı. Sarayın bu kısmı taht odasından ya da girip çıkanın çok olduğu diğer alanlardan farklı, sadece Lisheylerin yaşam alanıydı. Güvenli olması için izole olması planlanmıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mevsim Krallıkları Kitap 1 Kan Bağı
Fantasy(Tamamlandı) Lishey topraklarındasınız, hoş gelmediniz çünkü savaş kapıda. Krallık bekası adına verebileceğiniz her şeyi verin. Paranızı, gururunuzu hatta kanınızı. Düşman içeride de olabilir dışarıda da, hatta geçmişte ve gelecekte de. Siz bilmes...