40 ⚜ Gaia // Final III // SON

151 8 41
                                    

Ormanda uyanan Serena ve Kareyn şaşkındı. İkisi de dün gece yataklarında farklı hallerde kendilerini uykunun huzurlu kollarına teslim etmişken şimdi, hemen hemen aynı şekilde sırtüstü gözlerini açıyor, biraz hırpalanmış, biraz da soğuktan buz kesmiş bedenleri ile önce gökyüzüne sonra da birbirlerine bakıyorlardı.

"Ne, neden buradayız?" Serena ayağa fırladı. Dengesini hemen bulamayarak afalladı ve etrafına bakındı. "Ne oldu bize böyle?"

Hemen ileride bulunan denizin huzur dolu sesi, martıların ötüşleri duyuldu. Kareyn ayağa kalkmış, görünmez bir tehlikeye karşı hazır olmak için elini beline götürmüştü. Hançeri yoktu. Hiçbir silahı yoktu. Üzerinde, o şehvetli anlardan sonra bitkin halde giydiği basit bir gömlek ve pantolonun vardı. Sürekli daha fazlasını isteyen, onu fazlası ile yoran tatmini zor prenses Adya ile aynı yatakta enerjisi tükenmiş halde uyuyakalmıştı. Uyurken hançerini yanına alırdı ama o haldeyken bu aklına bile gelmemişti. Belli ki hata etmişti.

Serena'nın endişeli halini görünce etrafını kontrol edip "Bir şey yok. Eve gidelim." dedi. Ama yanılıyordu. Buraya nasıl geldiklerini ikisinin de hatırlamıyor oluşu başlı başına bir sorundu. Hareketsiz duran ağaçların rüzgârda salının dalları büyük tehlike oluşturuyordu.

Serena'nın belini kavrayan dallardan sonra bir şey Kareyn'i de belinden yakaladı ve ikisi de kendilerini bu devasa yaratıklardan kurtarmak için boş bir çabaya girdi. Debelendiler. Çığlık attılar. Hiçbir şey işe yaramıyordu. İkisinin de ayakları yerden kesilmişti. Eğer bu kötü bir kâbus değilse heybetli ağaçların dallarına asılı oyuncular bebekler gibi sürüklenmelerini nasıl açıklayacaklarını bilmiyorlardı.

Ağaçlar, usul ama güçlü adımlarla denize ilerliyorlardı. Saniyeler içerisinde Serena ve Kareyn suyun içinde çırpınır haldeydi. Yüzeye çıkıyorlar, kimi zaman içeri çekiliyorlar ve bol bol su yutuyorlardı. Görünmez dalgalar onlarla oynuyor gibiydi. Boğulmamak için verdikleri mücadelenin ardından karaya sırılsıklam halde çıktılar.

Serena titriyordu. Kareyn garip bir koruma içgüdüsü ile kızın kolunu kavradı. Önce denizin uçsuz bucaksız görünen, mavi dalgalarla köpüren yüzeyine sonra da ormanın tekinsiz görüntüsüne baktı. Buradan gitmeleri gerekiyordu. Bir şey, anlayamadıkları bir güç onlarla birlikteydi ve bu hiç hoşuna gitmedi.

"Ben, ben. O şeyler neydi öyle?" Serena güvende hissetmek için genç suikastçıya sokuldu. Ağaçlar tekrar hareketlenecekmiş gibi gözünü ormandan alamıyordu.

"Bilmiyorum." diye itiraf etti Kareyn. Kıyafetleri üzerine yapışmış, tüm bedenin tüm hatlarını ifşa eder olmuştu. Rüzgâr estiğinde ikisi de titredi. "Gitmeliyiz Serena."

"Ormana mı?" Kızın sesi tereddütlü çıkmıştı.

"Başka yol yok. Sahil boyunca yürümek bizi nereye çıkartır bilmiyorum." Kareyn ufka kadar uzanan kumlara, kumların toprakla birleşip ormanın zeminine geçtiği sahile baktı. Çok, çok ileride limanın belli belirsiz silueti vardı. "Limana ulaşırsak oradan içeriye bir yol vardır. Yürümek uzun sürecek ama," Konuşması yarım kaldı. Ormanın içinde hareketlenme vardı. Görmeden önce onu hissettiler ve sonra insan bedenini andıran ama ne yüzü ne de bedenini oluşturan yapının insanla alakası olmayan o garip, ilahi varlığı fark ettiler.

İkisi de ne olduğun sormadan hissetmişti. O Gaia idi.

Serena, Kareyn'nin arkasına gizledi kendini. Tüm bedeni zangır zangır titriyordu. Nefesi boğazında tıkanmış, korku kalbini tekletmişti. Aynı zamanda tanıdık bir hisle kaplanmıştı. Bu ilk karşılaşmaları değilmiş, onu daha önce görmüş gibi bir hisle.

İkisinin de ağzı bıçak açmıyordu. Adımlarını geriye, denizin sularına doğru atarak Tanrıça'dan uzaklaşmaya çalıştılar.

"Evlatlarım," dedi ilahi ses. "Benden korkmayın. Yaklaşın."

Mevsim Krallıkları Kitap 1 Kan BağıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin