"Bırak," diye bağırdı Adya. "Bu bir emir."
Kareyn'nin bırakmaya niyeti yoktu ama yaşadığı ufak bir kafa karışıklığı sayesinde Adya bileğini Kareyn'nin elinden kurtardı.
Madenci elini Serena'nın boynundan çekip Adya'ya uzattı. Muzaffer edası ile basit bir dokunuş. Beklediği buydu. Kral'ın emrini yerine getirecek, her ne vaat edilmişse ona ulaşacaktı. Bir yabancı, ülkenin prensesine son nefesini armağan edecekti.
Patavatsız bir durum-Haddini epey aşıyordu. Kral, sevgili kardeşi, peşine bir Madenci takarak haddini aşıyordu asıl. Nasıl bu kararı verecek kadar gözü kararmış olabilirdi!
Adya razı gelmiş olsa dahi ölmeyeceğini düşünüyordu, nedense hiçbir şeyin bu kadar kolay sonlanacağına inanmıyordu. Valerian ile o ruhsuz düşmanla daha doğrusunu onun kendisiyle bir alıp veremediği vardı. İşte o garip ve belirsiz husumet bir sonuca varmadan kendi kardeşinin elinden, onun emriyle canının alınacağını sanmıyordu. Valerian yüzünden miydi bu hayatta kalacağına dair inanışı yoksa ölümü başına gelene kadar kendine konduramıyor muydu?
Kimse kapısına gelene kadar ölümü kendine layık görmezdi. İnsanoğlu kibirliydi. Adya daha da kibirli.
Havada duran o ölümcül ele birkaç saniye baktı Adya ve gökyüzünden gelen demir uçlu bir ok aynı eli parçalayıp zemine saplandığında da bakmaya devam etti. Donup kalmıştı. Kan fışkırdı, okun ucu o kadar büyük hasar vermişti ki adamın bilekten ötesini parçalayıp zemine yapıştırmıştı. Acı dolu çığlığı kulakların delip geçti. Her şey birkaç saniye içerisinde birkaç santim ilerisinde olup bitmişti.
Birinin kolundan tuttuğunu kendini hareketlenen askerlerin arasından çektiğini hissetti. Sonra bu kişinin Kareyn olduğunu fark etti. Ona iyi olup olmadığını soruyordu. Ne var ki Adya da bunu bilmiyordu. Herhangi bir yara almış olsa bile anlamayacak kadar şok olmuştu. Tüm o eğitimleri soğukkanlı olmasına yarayan her şey uçup gitmişti.
Dimaz, Serena'yı can çekişen adamın elinden kurtarıp aldı. Sonrası daha da kanlı oldu. Yüzü kapalı insanlar sokaklarda, çatılarda ve hemen hemen her yerdeydi. Çok değillerdi ama sokağın farklı yerlerine konumlandıkları için kalabalık görünüyorlardı.
Böcekler gelmişti.
Çoğunda ok yay ve arbalet vardı. Madencinin kafasına bir okun saplandığını cansız bedeninin pek çok askerinki gibi yere düştüğünü gördü Adya. Bu manzara onu çok çabuk kendine getirdi. Kareyn kanlı hançerini üzerine gelen bir gurup için önüne alırken Adya çevresinde yitirilen canların ağırlığı ile dolup taşıyordu. Beyni hızla işledi. Ölenler kendi askerleriydi. Lishey'i korumak için görevli olan, hayatlarını ülkeye adamış askerler.
"Onları öldürmeyin! Onlar sadece emirleri uyguluyor!" diye haykırdı koluna yapıştığı Dimaz'a.
Dimaz başını kaldırıp çatıdaki siluete baktı. "Misida! Kafalara değil!"
"Tamam, denerim."
Ama biri Adya'nın kafasına nişan almıştı. O hengamede gelenin ne olduğunu anlayamasa da kendini savunmak için kolunu başına kaldırdı ve kocaman bir gürzün darbesi ile savruldu. Acıdan kulakları çınlıyor, saçlarının düştüğü yüzünü soğuk zeminden kaldıramıyordu.
Yollarını kapatan askerlerin arasından çoğunu yere sererek geçen biri yanına geldi. Eli ile havada ufak bir kavis çizdi. Parlak bir ışık görüldü. Hiçbir temas olmamasına rağmen gürzlü adamın ayakları yerden kesildi. Midesinden güçlü bir darbe almış gibi iki büklüm halde duvara yapıştı. Sonra da düştü. Yardıma koşan kişinin yüzü turuncu bir bandana ile kaplıydı ve Adya'yı kaldırırken diğerlerine sesleniyordu. "Gitmemiz gerek. Dövüşmeyi bırakın uzuyoruz."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mevsim Krallıkları Kitap 1 Kan Bağı
Fantasy(Tamamlandı) Lishey topraklarındasınız, hoş gelmediniz çünkü savaş kapıda. Krallık bekası adına verebileceğiniz her şeyi verin. Paranızı, gururunuzu hatta kanınızı. Düşman içeride de olabilir dışarıda da, hatta geçmişte ve gelecekte de. Siz bilmes...