6 ⚜ Kervan

195 24 130
                                    

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.


Nedam, kıtanın en kuzeyinde bulunuyordu. Zorlu iklimi yüzünden değerli ya da yenebilecek hiçbir şey topraklarında yetişmezdi. Çevresini saran okyanus o kadar soğuk olurdu ki insanlar balıkçılık yapmaya korkardı, denemiş olanların sonu hiçbir zaman iyi olmamıştı. İlkbahar, kış ve sonbaharda soğuktan katılaşan toprağı kazmak imkânsız olduğu için ölüler ancak yazın gömülebilirdi. Kimse yakınlarını bu kadar uzun bekletmek istemediği için halk çoğunlukla cenazelerini yakıyordu.

Krallığın büyük kısmının kayalıklardan ve dağlardan oluşması şanstı çünkü geçim kaynağı olan madenler buralardan çıkıyordu. Özel olduğu düşünülen birkaç insan koca koca kayalara dokunuyor ve taş parçalanmasa da çatlıyordu. Gerisi madencilerin işiydi. Nedam'ın insanları madenlerini çıkarmayı öğrendiği kadar işlemeyi de öğrenmişti.

Kıtanın en iyi demircilerini ve kılıç ustalarını yetiştirmişlerdi. Yaptıkları kılıç, hançer, mızrak, kalkan gibi envaı çeşit silahları kıtadaki üç krallığa ihraç ediyorlardı. Güneybatıda Sheta, güneydoğuda ise Nevyah Krallığı ile kara bağlantıları vardı ancak Lishey çok daha güneydeydi. Malları Sheta ve Nevyah üzerinden Lishey'e göndermek çok zahmetliydi, en kısa olmasa da güvenli olan yol dört krallığın ortasında yer alan büyük deniz üzerinden ticaret yapmaktı.

Mallar dev gemilerle Lishey'in liman kenti olan Caspana'ya ulaşıyor, Caspana'dan da adam diksen adam çıkacak Lishey'in bereketli topraklarında yetişen yüzlerce çeşit meyve, sebze ve bakliyat Nedam'a gidiyordu.

Maris kenti malları başkente taşıyan kervanların geçtiği ikinci şehirdi. Ülkenin geri kalanı buraya kuzey dese de kıtanın kuzeyi olan Nedam ile alakası yoktu. Upuzun ağaçlar, cıvıl cıvıl öten kuşlar, tatlı bir rüzgâr, ikindi vakti yavaşça batan güneş. Kesinlikle çok güzeldi ancak atı ile kervanın önünde giden adam hiç de öyle düşünmüyordu. Daha şimdiden sıkılmıştı. Yorulmuştu. Ona musallat olan ufak yusufçuk sürekli görüş alanında beliriyor, ne kadar kovsa da o küçük kanatları ile ısrarlarla ata yetişerek adamı rahatsız ediyordu.

Arkadakilerin durumu da hemen hemen aynıydı. Siyah atlar, arabaları çekerken etraflarını tek tük saran yusufçuklar yüzünden sürücü de elini kolunu sallamak zorunda kalıyordu.

"Nefret ediyorum, kimse bizi düşünmez mi be! Herkes eğlenmeye gitti biz burada çalışıyoruz." dedi atın eyerlerini tutmuş sürücü.

Yanındaki muhafız arkasına yaslanmış piposunu tüttürüyordu. Yolun iki ucunda da uzanan kocaman ağaçlara baktı. "Buralarda ayı var mıdır?" diye sordu.

Kağnı kervanın en arkasındaydı, önden gidenler toz kaldırıyordu.

"Daha bir aylık yolumuz var. O da yeterince hızlı gidersek. Eğlencenin anca sonu."

"Ayı olsa ne olacak bunca adamız elbet üstesinden geliriz." dedi muhafız kendi kendine. Kulağının dibinde vızıldayan böceğe homurdanıp onu kış kışladı.

Mevsim Krallıkları Kitap 1 Kan BağıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin