Son günlerde hava oldukça sıcak bir hayli bunaltıcı insanı telaşlandıran türdendi. Sorun havada mıydı yoksa krallık çok hızlı değişim gösteriyor, uğursuz sayılacak olaylar üst üste mi geliyordu?
"Fazla kalabalık." dedi Tuomas. Dimaz'a bir yarasa gönderdikten sonra sokağın kenarında yüksek binanın gölgesinde çayını yudumluyordu. Alkol için fazla erkendi. Girişteki iskemleler ve minik masalarda oturan gurubun arasındaydı. Sokaktan geçen atlılara, üzerindeki süvarilere baktı.
"Taç töreni yüzünden. Birden olunca isyan çıkmasın diye önlem alıyorlar. Yoksa burada süvarilerin ne işi olur! Baksana bunlar daha akademiden mezun olmamış. Kral neyi var neyi yok sokaklara gönderiyor."
"Bu Temha'dan da baskıcı olacak desene."
Uzun sakallı adam omuz silkti. "Bizim için aynı tas aynı hamam. Yalnız şu savaş söylentileri var ya? Onun için endişeliyim. Biz hakkımız için cebelleşirken şimdi daha kötü günler geliyor. Kendi gözlerimle gördüm o yaratığı. Gökyüzünden en son böyle bir şey göründüğünde bir asır önce neler yaşanmış, insanların hayatta kalmak için yaptıklarını anlatırdı bazen nenem. Çocukken kabusuma girerdi. Açlıktan kendi ayağımı falan yediğimi görürdüm. Topraklarımıza yaklaşan şey hiç de hayırlı değil."
"O da Lishey'lerin sorunu. Yıllarca sömürdüler ya bizi şimdi yönetici olmanın zor tarafıyla da uğraşsınlar."
"Biz de Lishey'deyiz ya çok da umurum dışı davranamıyorum." Adam çayından yudumladı. Masaya eğilip Tuomas'a sır verir gibi sesini alçalttı. "Dert bizim dert. Onlar için de aynı tas aynı hamam. Ölecek olan kendileri değil ya. Sınır boylarına dizerler aha şu üniformalı oğlancıkları, ölen ölür kalan kalır ama sarayın keyfine doyum olmaz."
"Haklısın." dedi Tuomas. Sesi o kadar da onaylayıcı değildi çünkü Adya'yı düşünüyordu. Tanıma fırsatı bulduğu tek Lishey oydu. İnsanları ölüme gönderirken gözlerini kırpmayacak, merhametsiz, keyif düşkünü olarak bahsettikleri Lishey'ler. Adya öyle biri miydi sahiden de?
"Misafirlerin-"
Tuomas adama öyle bir bakış attı ki adam konuşmaktan vazgeçti. Burada sırlar saklanırdı. Hemen başka bir konuya geçti.
"Prenses vatana ihanetten aranıyormuş. Onlar önceden geldiğine göre biliyorlar bir şeyler he, sen de biliyorsundur? Desene ne oluyor. Bu işin aslı astarı neymiş?"
"Onlar sadece sarayda çalışmış birileri nereden bilsinler prensesin ne yaptığını." diye homurdandı Tuomas. Hava kararmaya başlayana kadar konuşmaya devam ettiler. Sonra Tuomas ayaklandı. Girişteki masaları ve iskemleleri toplayıp içeri aldı.
İnsanlara içki dağıtan bir kadın "Sağ ol Tuomas, geceleri bunları kaç kere yürüttüler tahmin edemezsin." diye salonun diğer ucundan bağırdı.
Tuomas elini kaldırıp selam verdi.
İçerisinde kıpır kıpır insanların, bol bol şarabın, gitar eşliğinde şarkı söyleyen hoş kadınların olduğu boş ve dolu odalarıyla müdavimlerine güvenli bir sığınak sağlayan başkentin en işlek sokağında gizem dolu, dışı farklı içi farklı, bambaşka bir yerdi Yuva. Üç büyük salon üzerinde yükselen üç büyük kat kat evin birleşimiydi. İçerideki hemen herkes birbirine aşinaydı. Bir yabancı asla o tahta kapıdan içeri girmezdi. Şehrin insanları o yerin kendine özel müşteriler haricinde müşteri almadığını bilirdi. Yine de süvarilerin dikkatini çekmeyecek kadar normal görünmeyi her zaman başarmıştı, ya da rahat bırakılmak için hangi merciye rüşvet verileceğini çok iyi biliyorlardı.
Tuomas dans eden insanların arasından geçti, sağ kanatta beşinci katta kalan arkadaşlarının yanına güle oynaya çıktı. Koridorları uzun ayakları olan şamdanlar aydınlatıyordu. En sondaki odaya yürüdü, kapıyı çaldı. "Benim."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mevsim Krallıkları Kitap 1 Kan Bağı
Viễn tưởng(Tamamlandı) Lishey topraklarındasınız, hoş gelmediniz çünkü savaş kapıda. Krallık bekası adına verebileceğiniz her şeyi verin. Paranızı, gururunuzu hatta kanınızı. Düşman içeride de olabilir dışarıda da, hatta geçmişte ve gelecekte de. Siz bilmes...