29⚜Ayrılık

65 5 33
                                    


Çenelerini kapalı tutmak için her biri ayrı çaba sarf ediyordu. Büyük surların kocaman kemerli kapılarında faytonlardan indirilmişlerdi ve muhafızlar sinirlerini harap etmişti. Adya kıyafetlerini yoklayan muhafızın taciz dolu bakışları ve dokunuşları karşısında dişlerini sıkmak zorunda kaldı. Kareyn hemen ilerisindeydi, gözleri genelde Adya'nın üzerinde olmasına rağmen muhafızın hareketleri karşısında tek yapabildiği izlemekti.

Her birine adlarını, görevlerini sordular. Yanlarında soylu bir lord olması sıkı denetimlerini bir nebze olsun azaltmamıştı.

"Kollarını aç."

Adya az önce aynı hareketi yapmış olduğunu söyleyip itiraz edecekti ama dikkat çekmemesi gerektiğini hatırladı. Denileni yaparken sur duvarlarına asılmış kağıtlarda yüzünü gördü. Kaliteli bir karakalem çalışması değildi ama resmi gören biri Adya'yı kolaylıkla teşhis ederdi. Kareyn'nin, Bursha'nın ve Chay'in de aranıyor ilanları vardı. Yan yana bakan dört yüz. Harika. Ardından da Tuomas'ı gördü. Onu da kralın cellatları tarif etmişti herhalde. Sadece bir kere Adya'nın odasında yarım yamalak gördükleri için ayrıntıları diğerleri kadar net değildi. Hatta tam olarak benzemiyordu bile.

Muhafız üzerini ikinci kez aramayı bitirmişti. Elinde tuttuğu hançeri lorda gösterdi. "Kölelerinizin böyle şeyler taşıdığını biliyor muydunuz?"

"Onu ben alayım." Lord Urtaz muhafızdan hançeri teslim aldı. Adya'ya da kınayan bir bakış attı.

"Pahalı bir şeye benziyor." dedi muhafız.

"Evet. Benimdi. Çalmış olmalı ben cezasını veririm." diye ortalığı yatıştırdı lord.

Adya başını eğik, omuzlarını aşağıda tutmayı başardı. Serena'ya ve diğerlerine muhafızların dikkatini çekecek kadar bakmamaya çalışıyordu. Bursha da bilmem kaçıncı kez yoklandı. Artık dayanamayıp birkaç kelime etmeye başlamış, muhafızlara itiraz etmeye koyulmuştu.

"Daha fazla vakit kaybetmeden yola çıkmak istiyorum." diye homurdandı lord.

Önlerini kapatan asma kapılar aralandı. Muhafız birlikleri yoldan çekildi. "Buyurun."

Lord Urtaz tek kelime etmeden faytonuna geçti. Arabalara binip yola çıkabildiler. Akşam için konaklayacakları yer bir han olacaktı ama yüzlerindeki boyalar akmaya başlıyordu. Dışarıda kalmanın daha güvenli olacağına kanat getirip uygun bir açıklığa kamp kurdular. Epey kalabalık bir grup için yeterince büyük bir ateş yakıldı. Yoldan ve gözden uzakta ağaçların arasında kalıyorlardı.

"Oh, sonunda dışarıdayız. Gerçekten o lanet surlarda öleceğimi sandım." diyerek yüzünü sıvazlıyordu Tuomas. Öyle rahatlamıştı ki sevinçten havalara uçacaktı.

Yüzlerini temizlediler. Kıyafetlerini, faytondaki sandıktan aldıkları daha normal kıyafetlerle değiştirip bir grup süslü yardımcı olmaktan kurtuldular. Lord Urtaz, Adya'ya hançerini teslim etti. Yemeklerini yediler. Fazla sakin, sessiz bir akşam yemeği oldu. Dışarıda olmak, evden uzaklaşmak nasıl hissettirmeliydi bilmiyordu Adya. Hem kurtulmuş hem de bela bataklığına daha çok çekilmişti. En azından, sonunda dışarıdaydı. Sonunda. On günü geçkindir çıkmak için uğraşıyordu. Valerian'ın yaratığı onu surların dışına bırakmıştı ne güzel, ama arkadaşlarını bulması elzemdi ve bu yüzden tam on gününden olmuştu.

Parlak gökyüzünün, insana göz kırpan yıldızların altında olmak, yaz havasını, yaz gecesini içine çekmek güzeldi. Dışarıda uyudular. Ateşin başına dizilmiş, birkaç parça kıyafetle üzerlerini örtmüşlerdi. Uyandıklarında ise herkesin şok olacağı bir şeyle karşılaştılar.

Mevsim Krallıkları Kitap 1 Kan BağıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin