Pazar yerinde olanlar tüm kente çok hızlı yayıldı, her köşe başında, kuytuda, handa, kahve dükkanlarında hatta çocuklar arasında bile konuşulur olmuştu. İnsanlar kendini güvende hissetmiyordu, tedirginlerdi. Şenliklerin verdiği eğlence gölgelenmişti. Tanrıçanın prensesi kutsamaması, yazın bereketi ile ilgili endişe uyandırırken şimdi de patlamada ölenler ve kulağa ölenlerden daha korkunç gelen savaş söylentileri vardı.
"Ne olacak?" diye sordu biri. "O olanlar neydi? Canımızı zor kurtardık. O kadar insanın arasında kalmak. Köylüler, iğrenç köleler, ter kokulu işçiler, cahil ve kendini bilmez pislikler. Ah kente inmek her zaman zulüm gibi olmuştur."
Asperya olanları Mateo ile konuşuyordu. Yemek salonunun büyük masasında aile toplanmıştı. Şenlikler için uzak kentlerin beyliğini yapan diğer Lishey kuzenler de gelince yirmi kişiden fazla olmuşlardı ve orada önüne dönmüş sessizlik içinde oturan tek kişi Adya'ydı.
Kapıdaki muhafız Komutan Werta'nın geldiğini haber ettiğinde ortama bir sessizlik çöktü. Werta içeri girdi. Epey iri cüssesi siyah mat zırh ile daha da büyük görünüyordu. Rütbesini belli eden pelerinin kapkara rengiydi. Sıcak havadan etkilenmemek için zırhın altına kısa kollu giymişti. Pantolonu da aynı şekilde siyahtı. Kemerine kabza başına komutanların kullandığı rütbenin göstergesi olan hayat ağacının ufak bir tasviri işlenmiş kılıcı takılıydı. Kılıcın kınına işlenmiş yeşil desenler, üzerinde taşıdığı renkli tek şeydi. Kral'ın önünde eğildi. Haberleri olduğunu söyledi ve Kral da ne olduysa ailenin önünde konuşmak istediğini dile getirdi.
"Böcekler mi?" diye sordu, öfkeden deliye döndüğü sesinin perdesinden anlaşılıyordu. Sonuçta onun sarsılmaz varlığına bir hakaretti bu saldırı.
"Bu konuda net bir bilgimiz yok, majesteleri ancak şunu söyleyebilirim. İki gün önce şenlik arifesinde Nedam'dan mal getiren bir kervan yağmalanmış."
"Ne almışlar?"
"Her şeyi. Düzinelerce kılıç, yeni geliştirilen makaralı yaylar, oklar, hançerler. Hatta atlar ve arabalar da."
"Nerede olmuş bu?"
Komutan Werta "Efendim." diye başladı konuşmaya. "Mallar Lishey'e girdikten hemen sonra yağmalanmış. Maris'te. Askerlerimizin oraya ulaşıp durumu incelemesinin uzun süreceğini düşünmüş olmalılar. Kuzey tarafında yeterli karargahımız bulunmuyor."
"Saray askerlerinin gitmesi gerekmez. Lordlar görevini yerine getirip duruma el atabilirler. Yeterli karargahımız yok ne demek, biz toprakları yönetsinler ve asker yetiştirsinler diye o salak heriflerin zenginleşmesine izin veriyoruz." Kral bir an Adya'ya baktı. "Lordların o toprakları ve halkı yönetmesi karşılığında bize ödediği vergiyi artırmamız akıllarını bir nebze başlarına getirir de görevlerini hatırlar belki. Onların halktan kazandıkları bize ödediklerinin yanında hiçbir şey." Tekrar komutana döndü. "Maris kentinin lordu kim?"
"Lord Urtaz."
"Onunla konuş. Ne biliyor öğren."
"Efendim kendisi şenlikler için bir haftadır başkentte."
Kral bir an düşündü. "Sen araştırmaya devam et. Saldırı hakkında söyleyeceklerin var mı?"
"En az on kişi vefat etti. Dahası da yaralı."
Kral Temha pek de cenaze havasına girmedi. "Biz ne kadar kayıp verdik?"
Komutan kafası karışmış halde "Biz?" diye sordu. "Anlayamadım efendim."
"Üst sınıf, saray elamanları, muhafızlar, askerler?"
Komutan Werta afallasa da ifadesini sabit tutmayı başararak "Hiç." dedi. "Sadece halktan kayıplarımız var."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mevsim Krallıkları Kitap 1 Kan Bağı
Fantasía(Tamamlandı) Lishey topraklarındasınız, hoş gelmediniz çünkü savaş kapıda. Krallık bekası adına verebileceğiniz her şeyi verin. Paranızı, gururunuzu hatta kanınızı. Düşman içeride de olabilir dışarıda da, hatta geçmişte ve gelecekte de. Siz bilmes...