14⚜Octavin Evi

131 16 103
                                    

Hava durulmuştu, güneşin doğmasına saatler kala evden bahçeye katettikleri yolu Serena ayakta, Adya, Kareyn'nin kucağında derin uykuda ve şaşkın halinden bir türlü sıyrılmayı başaramayan Valttery Tuomas ile geri döndüler. Sorulmamış o kadar soru vardı ki kimse nereden başlayacağını bilmediği için sessizce yürümeleri gerekmişti. Serena'nın hasta yatağına bu defa Adya'yı yatırdılar.

İçeride geçen hararetli tartışmaların hiçbirinden haberi olmadan gözleri kapalı, zihni durgun, bedeni bitkin halde kirli çarşafların ve battaniyelerin arasında, üzerine Serena'nın ter kokusu sinmiş yastığın üzerinde uyudu Adya Lishey. Saçları toprak içinde, birbirine girmiş, keçeye dönmüştü; yüzü çamura batmıştı. Tek prenses, ikinci veliaht, sarayın göz bebeği neredeyse cam fanusta büyümüş o kişi şimdi kendisiyle hiç de alakası olamayacak bedbaht bir haldeydi.

"Onu bu şekilde geri götüremeyiz. Şafak söktüğünde uyanmış olacak mı ya da yeterince iyi halde mi uyanacak bilemeyiz."

Kareyn salondaki minderin üzerinde oturuyordu. Yaşananların etkisi soğukkanlılığını ezip geçmiş, yüzüne bilinmezliğin tedirginliği yerleşmişti. Şimdiye kadar kan donduran pek çok görüntü görmüş, çoğuna da kendisi bizzat neden olmuştu, insanları öldürdüğü, aileleri parçaladığı dahası sayamadığı onlarca acı dolu olaya şahitlik etmişliği vardı ancak hiçbiri onu korumakla görevli olduğu Adya'nın delirmekten beter, acı çeken hali kadar etkilememişti. O kıvranırken hatta can çekişirken Kareyn ne yapacağını bilemez halde çaresizce, işte bu kelimeden nefret ediyordu, çaresizce, orada öylece durmuştu. Ne Adya'ya ne olduğunu ne de ona nasıl yardım edeceğini bilememişti, şimdi de ne olacağını bilemiyordu ve bu bilinmezlik rahatsız ediciydi. Kontrolü kaybetmenin verdiği öfke ile ellerini sıkıp duruyordu.

Karşısında kendi kadar huysuz görünen iri cüsseli Kargan vardı. "Yokluğu fark edilirse hepimiz adına hiç de iyi olmaz."

"O zaman sen git. Saray dünkü düğünün etkisinden kolay çıkamaz ancak öğleye doğru uyanırlar. Hizmetçileri oyalarsan kimse anlamadan geri döneriz." dedi Kareyn. Kendine gelmesi için en az Adya kadar zamana ihtiyacı vardı ve bu adamı başından savmak istiyordu.

"Onu burada- " Kargan; Tuomas, Serena, Renata ve annelerine birer öcülermiş gibi tek tek baktı. "bırakıp gideyim mi?"

"Ben yanındayım." dedi Kareyn sertçe.

"O büyücüden Kral Temha'nın haberi var mı acaba?" Gözleri Tuomas'ın üzerindeydi.

"Onun burada olması prensesin emri." diye cevapladı Kareyn. Kargan'ın her şeyin bu kadar içinde olmasından memnun değildi. O Kral adına buradaydı ve onun Refakatçisiydi.

"Boğazına bıçak dayamasan prensese kara büyü yapacak olan büyücü mü prensesin emrinde?"

Tuomas suçlulukla başını eğdi, ancak bu çok kısa sürdü. Kafasını kaldırıp "Biz böyle anlaşıyoruz. Sevgi dilimiz böyle, naaparsın..." diye konuştu.

Kargan daha da şüphelenmiş görünüyordu.

Tuomas'ın muzip havası odada görmezden gelindi ve iki suikastçı birbirine öldürecekmiş gibi bakmaya devam etti. Kareyn'nin bedeni, o iri kıyım adama göre ufak kalıyordu ki bu bir kusur değil aksine avantajdı. Çeviklik sağlıyor, iri adamları zayıf noktalarından karşısındaki daha ne olduğunu anlayıp harekete geçemeden ölümcül şekilde bıçaklayabiliyordu. Kargan'ı da zorunda kalırsa öldürebilirdi, onunla defalarca antrenman yapmışlardı. Çocukluğunda çok kez yenilmiş, hırpalanmıştı ancak ergenlikten sonra, bedenin şekli ve gücü yerine oturdukça Kareyn artık Kargan'ın üstesinden kolaylıkla gelir olmuştu. İşleri yokuşa sürer, Adya ve kendisi için tehdit oluşturmaya niyetlenirse tam şu an işini bitirebilirdi. Boynundaki ana damara basit bir hançer darbesi. Hayır, hayır. Yeterince kaos mevcuttu zaten, yeni sorunlar yaratması değil sorunları halletmesi gerekiyordu. Suikastçı kimliğini bastırıp diplomatik bir havaya büründü.

Mevsim Krallıkları Kitap 1 Kan BağıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin