Kara bulutlar yüzünden ne ay görünüyordu ne de yıldızlar. Düğün sırasında parıl parıl parlayan gökyüzü ebedi karanlığa bürünmüştü. Böyle havalara bayılıyordu Adya. Yakıp kavuran güneş ortada olmadığında ve doğa tüm varlığıyla bir yıkıma dönüştüğünde işte diye düşünüyordu, özgürlük. Çünkü herkesin ona soyu tükenmekte olan bir hayvan misali ilgiyle bakmasından bunalıyordu. Farklı, sözde kutsal bir aileden olduğunu, üzerine yapışmış prenses sıfatını, yeşil gözlerini aydınlıkta değil ancak karanlıkta gizlenebilirdi.
Siyah, üzerine çarşaf geçirilmiş gibi duran yağmurluğunun içinde neredeyse yok oluyordu. Üzerine yapışan güzel elbiselerdense bol, paçavra gibi kıyafetleri tercih etmesinin sebebi aynı Balta'ya giderken yaptığı gibi çok iyi kamufle etmesiydi. Dışarıda onu ağlayarak bekleyen bir kız olduğunu duyduğunda muhafızların onu durdurmasına aldırış dahi etmedi.
Kafasın kaldırıp başlığının altından yeşil gözlerini gösterdi. "Durdurabiliyorsanız durun."
Bahçe kemerinin iki yanında duran muhafızlar başlarını eğmekten başka bir şey yapmadı. Tek tük at arabası yolcularını alıp uzaklaşıyordu. Bir tarafından Kareyn diğer tarafından da kuyruk gibi peşine takılan Kargan vardı. Artık onun Kral Temha'ya haber uçuramayacağını bildiği için rahattı. O toplantıdan sonra ağzını dahi açmazdı çünkü Adya'nın her birine karşı elinde koz vardı.
Perişan halde karşısında dikilen kız Renata'ydı. Tuomas ile bahçe duvarlarının gözlerden uzak bir kenarında beklemişlerdi. Görmek istediği son insanlarla gecenin üçünde karşılaşmak harika bir şeydi doğrusu.
Adya ağzını dahi açmadan Renata "Kardeşimin hastalığı ağırlaştı." diye telaşla konuştu. "Bana yardım etmen gerek. Kendin için değil bizim için yanına çağırmıştın ya, öyle demiştin. Ne olur bizim için yap bunu, babamızı aldınız bari bunu yap. Elinin altında her şey vardır. Sadece bir hekim göndersen o bile yeter."
Yağmurun uğultusu eşlik ediyor, zemini damla darbeleriyle öyle bir dövüyordu ki sesinin duyurması için bağırması gerekmişti. Beşi de fena halde sırılsıklam oldu.
Adya, Tuomas'ın kendine gözlerine giren damlalara rağmen merakla ve hoşuna gitmeyen bir sözde yargılamak üzere baktığını görebiliyordu. Bir cadının tekinsizliğine karşı gardını almış haldeydi.
Yine de karşısında duran kadın normal biri değil, Adya Lishey'di. "Bana ettiğin hakaretlere rağmen gelip yine benden yardım mı istiyorsun?"
Kızın yüzü acı ve şaşkınlık içerisinde buruştu. "Özür dilerim." dedi dişlerinin arasından. "Onu iyileştirmeniz için ne yapmam gerekiyorsa yapmaya hazırım. Diz mi çökmemi istiyorsun, yalvarmamı mı?"
Kızın bu haline acımış, bir o kadar da Adya'ya sinir olmuş görünen Tuomas keskin bir laf dalaşı için konuşmaya hazırlanıyordu ki Adya elini ona doğru kaldırıp "Sus." dedi. Şu an şımarık bir prenses gibi davrandığını kendisi de biliyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mevsim Krallıkları Kitap 1 Kan Bağı
Fantasía(Tamamlandı) Lishey topraklarındasınız, hoş gelmediniz çünkü savaş kapıda. Krallık bekası adına verebileceğiniz her şeyi verin. Paranızı, gururunuzu hatta kanınızı. Düşman içeride de olabilir dışarıda da, hatta geçmişte ve gelecekte de. Siz bilmes...