19⚜Yuva

82 7 70
                                    


Başkentin etrafını çeviren surlar oldukça yüksek, dört farklı yerde girişi olan ve her girişi kaleyi andıracak şekilde korunaklı devasa yüz elli yıllık yapılardı. Her ne olduysa ki tarih kitapları genelde kıtlık ile anılmaya başladığı için bir önceki sarayın terk edildiğinden bahsederdi, Madeline ve Aaron Lishey'in çocukları tarafından Krallığın kalbi buraya taşınmıştı. Zenginlerin, soyluların, toprak sahiplerin ve tabii ki de tüm yönetimin ev sahipliğini yapıyordu.

Girişler sadece güney kapısından, çıkışlar kuzeydendi. Adya bunu yolda karşılaştığı yolculardan öğrenmişti. Herhalde şenlik sonunda evine dönmek isteyenler ile içeri girmeye çalışanların zorluk çıkarmadan yollarına gidebilmesi amacıyla böyle bir yönetmelik getirilmişti. Söylemesi kolaydı ancak bir kapıdan diğerine gitmek epey zahmetliydi.

Köyden şehre at sürdüğü kadar bir kapıdan diğerine surların dış cephesi boyunca da at sürmesi gerekti Adya'nın. Şansı vardı ki yolda kolluk kuvvetlerine rastlamış ancak onlar daha büyük bir yolcu grubuyla uğraşırken aradan fark edilmeden geçebilmişti.

Şimdi ise atlardan, faytonlardan ve farklı farklı insanlardan oluşan bir kuyrukta bekliyordu. Daha içeri girmeden şehrin dedikodularla çalkandığını sıradaki insanların konuşmalarından anladı. Kral Temha'nın düşüşü, taht değişimi, prensesin Yaz Ağacı Ritüelinde yaşadıkları ve düşmanla kaçışı gibi konular fısıldaşılıyordu. Herkes değişimin iyi yönde olmadığına dair duyduğu korkuları dile getirme derdindeydi. Kimse hayırlı bir şey söylemiyordu.

"Nevyah'tan geliyorsan belgelerini göster." dedi muhafız. Önlerinde kafes içerisindeki tavuklarla dolu bir at arabası vardı. Kötü kokuyordu ve hayvanlar gıdaklayıp duruyordu.

"Ticari. Geldi." Nevyahlı dile pek hâkim olmasa da derdini anlatabildi.

"Ticaret belgesi göster."

"Belge. Gösterim çoktan."

"Sınırda ayrı burada ayrı."

"He, tamam. Tamam. Belge." Adam iç cebinden bir kâğıt çıkarıp uzattığında muhafız dikkatle kağıdı inceledi.

"Mühürlü. Onaylı. Uygun ben."

"Bu değil. Bu değil. Ticaret diyorum." Muhafız arkadaşına yalvarırcasına baktı. "Yok mu şunların dillerinden anlayan biri. Aman ya sanki ülkenin tavuğu bitti de dışardan tavuk getirtiyorlar."

"Öyle değil. Bunlar doğu tavuk. Ünlü. Ünlü. Benzemez sizinkilere." diye bir şeyler geveledi yabancı adam. "Çok para bu. Çok."

"Tamam be. Tavuk tavuktur. Bizimkiler yumurta doğuruyor da sizinler altın sıçıyor sanki. Neyse göster belgeni."

Adya sıranın başına yaklaştıkça artan gerginliğini sezinlemiş gibi huysuzlanmaya başlayan atından indi ve eyerini tutup kafasını okşadı. At uysaldı, burnunu Adya'nın saçlarına dokundurdu. Sıra kendilerine gelene kadar muhafızın ve tavuklarını övüp duran tüccarın konuşmalarını, arkadakilerin hayıflanmaların dinlediler.

Burada bir aksilik çıksa Adya kendini nerede bulacağını düşünmeden edemedi. Yaratıklara canlı canlı yem olurdu herhalde. Mateo merhametini onu Lexa'ya gitmeye ikna ederek harcamıştı zaten ve şimdi kardeşinin gözünde bir haindi. Mateo kesinlikle Adya yaptığının bu olmadığını düşünse de sırtından bıçaklandığına inanıyordu. Bir de Valerian ile görünmüştü. Herkes o adamın Adya'ya kaçmasında yardım ettiğine şahit olmuştu, artık yakalanırsa iyi karşılanma ihtimali yoktu.

Sakin, soğukkanlı olmaya çalıştı.

Köydeki at tüccarının bahsettiği yozlaşan devlet görevlilerinin yeterince yozlaşmış olmasına bel bağlıyordu Adya. Sıra kendine geldiğinde muhafıza ödünç Geçmişini ve diğer insanların fark etmemesi için avcuna gizlediği solaryanları uzattı.

Mevsim Krallıkları Kitap 1 Kan BağıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin