Bölüm 36: Kırılgan Zırhların Altında

86 9 1
                                    

Başkomiser Seda Karahisar, derin uykusundan ansızın çalan telefon sesiyle irkilerek uyandı. Yanında yatan Hande de Seda'nın uyanmasıyla gözlerini açtı, ne olduğunu anlamaya çalışıyordu. Telefonun ekranına baktığında, arayanın amiri Mithat Akay olduğunu gördü. Kalbi hızla çarpmaya başladı. Amiri bu saatte arıyorsa, bu işin ciddiyetinin farkındaydı.

Seda hemen oturur pozisyona geçti, nefesini kontrol altına alarak telefonu açtı. Sesi sert ve kontrollüydü:
"Emredin amirim."

Mithat Akay kararlı bir ses tonuyla konuşmaya başladı:
"Seda, acilen hazırlanman gerekiyor. Güneydoğu'da çok kritik bir operasyon var. Sen ve ekibin için çok tehlikeli olabilir ama en güvendiğimiz timsiziniz. Ülke güvenliği açısından büyük önem taşıyor. Ekibini topla ve hemen harekete geç. Detayları oraya vardığınızda alacaksınız. Zamanımız dar."

Seda bir an bile tereddüt etmedi. "Emredersiniz amirim," diyerek telefonu kapattı. Birkaç saniye durup düşünse de, içinde beliren endişeyi hızla disipline etti. Bu görev sıradan bir operasyon değildi. Hava yoğun bir tehlike kokusuyla dolmuştu. Ama görev kutsaldı ve bu onun için ne denli zor olursa olsun vazgeçilmezdi.

Bu sırada Hande, yatağın kenarına oturmuş şaşkın ve endişeli bir sesle,
"Ne oluyor Seda?" diye sordu.

Seda derin bir nefes aldı, Hande'ye dönerek açıklama yaptı. "Güneydoğu'da acil bir operasyon var. Gitmem gerekiyor, tehlikeli bir görev ama biz hazırız," dedi.

Seda, Hande'nin korku dolu gözlerine bakarken, içinde derin bir huzursuzluk vardı, ama bunu Hande'ye yansıtmamaya kararlıydı. Sessizliği bozan tek şey Hande'nin hızlanan nefesiydi. Seda, bir an bile tereddüt etmeden ona sarıldı, Hande'nin kalbinin hızla çarptığını hissedebiliyordu. "Korkma," dedi yumuşak bir sesle, dudaklarından neredeyse bir fısıltı gibi döküldü bu sözler. Hande'nin derin korkusunu ve endişesini yatıştırmak için tüm gücünü kullanıyordu.

Seda, Hande'nin yanaklarına süzülen gözyaşlarını fark etti. Parmak uçlarıyla nazikçe, sevgi dolu bir hareketle Hande'nin gözlerinden akan yaşları sildi. Gözlerinde bir an için hüzünle karışık bir sıcaklık belirdi, ardından yavaşça Hande'nin elini avucuna aldı. Sessizce, herhangi bir söze gerek duymadan, Hande'nin elini kendi kalbinin üzerine koydu. Kalbi hızla atıyordu, her atışıyla adeta "Buradayım, seni bırakmayacağım," der gibiydi. Bu basit hareket, aralarındaki bağı her zamankinden daha güçlü hissettirdi. Seda, bu jestin Hande'ye her şeyin yolunda olduğunu ve onun yanında olduğunu hissettireceğini biliyordu.

Hande ise bu dokunuşun derin anlamını hemen kavradı. Sedanın kendisine olan sevgisini, sadakatini ve cesaretini hissediyordu. Hande'nin kalbindeki korku yavaş yavaş çözülürken, aynı hareketi tekrar etmek istedi. Seda'nın elini yavaşça kavradı ve kendi kalbinin üstüne yerleştirdi. Bu sessiz ve derin anlamlı jest, "Ben de seninleyim, seni seviyorum" demenin en kuvvetli haliydi. Aralarındaki bu sessizlik, aslında kelimelerden çok daha derindi, daha anlamlıydı.

O an Hande, Seda'ya sadece bir kadın olarak değil, aynı zamanda hayatının en önemli parçası, dayanağı ve kılavuzu olarak bakıyordu. Seda'nın görevine gitmesi gerektiğini biliyordu, fakat bu ayrılık onu her defasında daha da derinden etkiliyordu. Her ne kadar güçlü görünmeye çalışsa da, Seda'nın tehlikelerle dolu dünyası Hande'yi hep korkutuyordu. Fakat aynı zamanda bu dünyaya olan saygısı, Seda'ya olan sevgisini her geçen gün daha da güçlendiriyordu.

Seda, Hande'nin gözlerinde bu derin bağlılığı ve duygusal karışıklığı görebiliyordu. Kendisi de her görevde, Hande'yi geride bırakmanın ne kadar zor olduğunu defalarca hissetmişti. Bu görev için de içten içe endişeli olsa da, görev kutsaldı ve Hande bunu çok iyi biliyordu. Ancak bu sefer farklı bir şey vardı, bu görevde hissettiği baskı ve tehlike daha yoğun hissediliyordu. Ama yine de Hande'ye bunu hissettirmemek için tüm soğukkanlılığını koruyordu.

Zıt Renklerin Dansı | gxgHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin