Hande, derin bir huzursuzluk içinde kıvranıyordu. Uyuduğunu biliyordu, ancak bu uykunun ona huzur vermesi gerekiyorken, tam tersine karanlık bir girdabın içine çekiliyordu. Etrafını saran yoğun karanlık, sanki gözlerine değil, ruhuna doluyordu. Gördüğü kabus, sonsuz bir umutsuzluk taşıyordu. Her şey bulanık, ağır ve kasvetliydi. Zihninin derinliklerinde yankılanan tek bir düşünce vardı: Seda'yı bulamamak.
Kabusun içinde Seda'yı bulmaya çalışıyordu; her yer karanlık ve soğuktu. Hande, umutsuzca Seda'nın adını haykırıyordu. Sesinin yankısı boşlukta kayboluyor, cevap gelmiyordu. O çaresizlik anında, bir an Seda'nın sesini duyduğunu sandı. Fakat ses, anlık bir fısıltı gibi çabucak silinip gitmişti. Karanlık, Hande'yi daha da içine çekerken Seda'nın izini bulamamak, yüreğinde tarifsiz bir korku yaratıyordu. Derin bir boşluğa düşüyormuş gibi hissediyordu; kolları uzanıyor, ama hiçbir şeye dokunamıyordu.
Hande, bu çaresizlik içinde çırpınırken, ansızın gözlerini açtı. Kalbi hızla çarpıyordu, nefesi düzensizdi. Karanlık bir odada olduğunun farkına vardı, ama bu karanlık, kabusun karanlığı değildi. Bir an neredeyse nerede olduğunu anlamaya çalıştı. Oda sessizdi, sadece gecenin derinliğinde yankılanan hafif bir rüzgarın sesi geliyordu.
Kendini toparlamaya çalışarak, yanında uyuyan Seda'ya doğru döndü. Seda, sırtı ona dönük, yüzüstü yatıyordu. Hande'nin kalbi hala hızla çarpıyordu. İçinde yükselen o yoğun korku dalgası, hala taze bir yara gibiydi. Gözleri, Seda'nın sırtına kilitlenmişti. O an, Seda'nın nefes alıp almadığını kontrol etme dürtüsüyle dolup taştı. Panik içinde, göğsünden derin bir nefes alarak Seda'nın sırtına baktı. Nefesi düzene girene kadar bakışlarını ondan ayırmadı. Nihayet Seda'nın sırtının hafifçe inip kalktığını gördüğünde, tüm bedeni bir anda rahatladı. Sanki tüm dünya ağırlığı omuzlarından çekilmiş gibiydi.
Gözlerine dolan yaşları engelleyemedi. Derin bir rahatlama hissetti, ama kabusun bıraktığı o karanlık iz hala içindeydi. Hande, yavaşça hareket ederek biraz daha Seda'ya yaklaştı. Parmak uçlarıyla nazikçe Seda'nın sırtına dokundu, bu dokunuş, ona gerçeği hatırlattı. Seda buradaydı, yanında, sağlıklı ve güvendeydi. Hande, gözlerinden süzülen yaşlara aldırış etmeden, Seda'nın sırtını öptü. Bu küçük öpücük, onun dünyasına yeniden ışık getirmişti. Korkularını hafifletmişti.
Seda'nın nefesi düzenli ve sakin bir ritimdeydi. Bu düzenlilik, Hande'nin ruhuna huzur getiriyordu. İçinde kopan fırtınaları dindiren bir melodi gibiydi. Hande, başını onun sırtına yasladı, gözlerini kapadı ve Seda'nın sıcak teninin kokusunu içine çekti. O an, her şeyden daha gerçekti. Sedasız bir dünyanın karanlık ve boş olduğunu bir kez daha fark etti. İçinde, onu ne kadar çok sevdiğine dair derin bir his yükseldi. Tüm korkularına, endişelerine ve kabusun bıraktığı izlere rağmen, şimdi sadece Seda'nın varlığına tutunuyordu.
Gözlerinden birkaç damla daha yaş süzüldü, ama bu sefer rahatlamanın verdiği duygularla. Kalbinin derinliklerinde bir huzur hissetti. Seda'nın bu dünyada olması, Hande için her şey demekti. Onun varlığı, hayatının anlamını belirleyen en güçlü unsurdu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Zıt Renklerin Dansı | gxg
RomanceHande Baladın, Türkiye'nin en başarılı voleybolcularından biri, sahada güçlü ama iç dünyasında derin bir boşluk hissediyor. Seda Karahisar ise bir PÖH komutanı olarak tehlikeli görevlerde liderlik yaparken, geçmişindeki yalnızlık ve acılarla mücadel...