İstanbul, Bir Gün Sonrası
Hande, gece boyunca gözüne neredeyse hiç uyku girmemişti. Röportajın ardından içindeki o karanlık boşluk, bir türlü kaybolmamıştı. Gözlerini tavana dikmiş, günün ilk ışıkları odasına dolarken derin bir nefes aldı. Kendi iç dünyasında, başarıların ve mutluluğun birbirinden ne kadar uzak olduğunu sorgulamaktan yorulmuştu. O an, tüm bu başarının arkasında gerçek anlamda neyi aradığını kendine sormaya başladı.
Gözlerini ovuşturup yataktan kalktığında, telefonuna birkaç bildirim düştüğünü fark etti. Takım arkadaşlarından gelen mesajlar, sosyal medyada yapılan yorumlar... Hepsi başarılarını övüyordu. Ancak içlerinden biri dikkatini çekti. Mesaj, annesindendi.
Zeynep (Annesi): "Yarın için planlarım var, kahvaltıya gelir misin?"
Hande, annesini kırmak istemediğini biliyordu, ancak şu an ailesinin yüzleşmesi gereken soruların cevabını bulmasına yardım edemeyeceğinden korkuyordu. Ailesi onu her zaman desteklemişti, ama bu destek bazen fazla baskıcı olmuştu. Ailesinin beklentilerini karşılamak için yaşadığı hayat, bazen onun kendisini kaybetmesine neden oluyordu. Bu yüzden, annesinin yanına gitmeyi düşünse de, içinde bunun ona bir çözüm getirmeyeceğini biliyordu.
Yine de Hande, annesinin mesajını boş vermedi. Kahvaltıya gidecek, ama bu sefer içindekileri ona anlatmanın bir yolunu bulmak zorundaydı.
Anadolu, Görev Sonrası
Seda Karahisar, görevden döndükten sonra üsse geri çekildi. Sessizlik, onun için bir rahatlama olabilirdi, ama zihninde yankılanan geçmişin hayaletleri buna izin vermiyordu. Üssün karargahına doğru yürürken, ekibin diğer üyeleri arasından geçip kendi odasına çekildi. Kapıyı kapattıktan sonra sırt çantasını bir kenara fırlattı ve yatağa çöktü.
Operasyon başarılıydı; ama başarı, içindeki çatışmaları dindirmiyordu. Görev sırasındaki o anı tekrar tekrar zihninde yaşadı. Geçmişte kaybettiği takım arkadaşının yüzü, zihninde net bir şekilde canlanıyordu. Onu koruyamamıştı. O an, tüm o disiplinli dış görünüşün ardında, Seda'nın da insan olduğunu, zayıflıkları olduğunu hatırlatıyordu.
Odada yankılanan sessizliği sadece hafif bir tıkırtı bozdu. Kapının arkasından gelen bu ses, Seda'nın dikkatini çekti. Kapıyı araladığında, Murat oradaydı.
Murat: "Komutanım, rahatsız ediyorsam özür dilerim ama... Nasılsınız?"
Murat'ın sesi, her zaman olduğu gibi sakin ve saygılıydı. Ama bu sefer bir dostun endişesini taşıyordu. Seda, ona baktığında, kendisinin nasıl göründüğünü düşündü. Her zaman soğukkanlı ve sert olan komutanını böyle görmek, Murat için de tuhaf olmalıydı.
Seda: "İyiyim Murat, teşekkürler. Biraz dinlenmem gerekiyor, hepsi bu."
Murat, bu cevaba tatmin olmuş gibi görünse de, gözlerinde başka bir şey vardı. Uzun zamandır Seda ile çalışıyordu, onun bu kadar sessiz ve içine kapanık hallerini nadiren görmüştü.
Murat: "Eğer bir şeye ihtiyacınız olursa... buradayım."
Seda, hafifçe başını salladı ve kapıyı kapattı. Murat'ın ne düşündüğünü biliyordu, ama bu konuşmaların hiçbiri onu rahatlatmayacaktı. O, yalnızca sessizlikte rahat buluyordu. Ancak bu kez sessizlik bile onu boğuyordu.
İstanbul, Kahvaltı Masası
Ertesi sabah, Hande, annesi Zeynep'in evine gitmek üzere yola çıktı. İstanbul'un sokakları, sabahın erken saatlerinde bile doluydu. Arabayı sürerken, içinde hissettiği boşluğu ve annesine nasıl yaklaşacağını düşündü. Zeynep, her zaman kontrolcü bir anne olmuştu; Hande'nin her kararında onu yönlendiren, ona başarı yolunda rehberlik eden kişi. Ancak, şimdi Hande, bu kontrolün aslında onu ne kadar boğduğunu fark ediyordu.
Zeynep'in evine vardığında, annesi onu kapıda karşıladı. Sıcak bir gülümsemeyle sarıldı ve onu içeri davet etti. Kahvaltı masası özenle hazırlanmıştı, her şey annesinin her zamanki titizliğiyle yerleştirilmişti.
Zeynep: "Tatlım, nasılsın? Röportajını izledim, çok güzel konuşmuşsun."
Hande, zoraki bir gülümsemeyle teşekkür etti. Masaya oturduklarında, sessizlik kısa sürdü. Zeynep, Hande'nin gözlerindeki boşluğu fark etti.
Zeynep: "Bir şey mi var, Hande? Son zamanlarda farklı görünüyorsun."
Hande, derin bir nefes aldı. Annesinin her şeyi fark etmesi, onun bu konuşmayı başlatması, Hande için işlerin ciddiyetini artırıyordu. Belki de her şeyi anlatmanın zamanı gelmişti.
Hande: "Anne, bazen... Bazen tüm bu başarılar bile yeterli gelmiyor. Herkesin gözünde güçlü olmalıyım, ama içeride kendimi kaybolmuş gibi hissediyorum."
Zeynep, bu sözleri duyduğunda yüzündeki ifade değişti. Annesi, her zaman Hande'nin güçlü olmasını istemişti, ama şimdi onun aslında ne kadar kırılgan olduğunu anlamaya başlıyordu.
Zeynep: "Hande... bu kadar yükü tek başına taşıman gerekmiyor. Belki de her şeyi biraz yavaşlatmak iyidir. Hayatta sadece başarı değil, huzur da önemli."
Hande'nin gözlerinde hafif bir rahatlama vardı, ama hâlâ tam anlamıyla huzura kavuşamamıştı. Annesiyle yaptığı bu konuşma, içinde bulunduğu durumu daha net anlamasını sağlamıştı. Ama hâlâ aradığı cevabı bulamamıştı.
Seda'nın Üssü, Görev Sonrası
Seda, günün ilerleyen saatlerinde kendi dünyasında bir kez daha yalnız kaldığında, zihni yine savaşıyor gibiydi. Görevde yaşadıkları, zihnini sürekli meşgul ediyordu. Bir sonraki adımı ne olacaktı? Kendi duygusal dünyasıyla baş etmek için ne yapmalıydı?
Bir ara, eski takım arkadaşlarından birine mesaj atmayı düşündü, ancak elleri telefonda takılı kaldı. Bu duygusal boşlukla başa çıkmak, ona hala yabancıydı. Onun için hep disiplin vardı; ama şimdi disiplin bile içindeki kaosu bastıramıyordu.
"Bazen en derin yaralar, sessizlikte yankılanan anılardan doğar."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Zıt Renklerin Dansı | gxg
RomanceHande Baladın, Türkiye'nin en başarılı voleybolcularından biri, sahada güçlü ama iç dünyasında derin bir boşluk hissediyor. Seda Karahisar ise bir PÖH komutanı olarak tehlikeli görevlerde liderlik yaparken, geçmişindeki yalnızlık ve acılarla mücadel...