(96) Ruha Dokunan Öpücük

770 171 44
                                    

(96) Ruha Dokunan Öpücük

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

(96) Ruha Dokunan Öpücük

İstediği kadar zeki olsun bugün bütün foyası ortaya çıkacaktı. Ona öfkeyle baktım. İstediğim gibi zafer kazanmış hissetmiyordum çünkü öğrendiğim gerçeklik bedenimi sıkıştırıp duruyordu. Evet Basillan'a dışarıdan biri asla giremezdi çünkü bizzat içeride oluşmuştum.

"O zaman bir de bize göstersin şu yeteneğini."

Terranın bilgesine bakarak anlatmaya başlamıştım ama durduruldum. "Bende canlanmadı, bir de sende denesin." Bu sefer aquanın bilgesine baktım. Belki su grubunda olanlara işliyordu sadece. O da başını iki yana doğru olumsuzca salladığında Valeri güldü. Sırf beni tahrik etmek için gelmiş gibi hissediyordum.

"Duyduklarıyla doğru orantılı olarak enerjisi düştü. Hem bu öyle basit güçte bir büyü değil ve kendisi bedenine yeni kavuşabilmiş hassas biri. Ben kefilim ama size göstermesi için daha uygun bir zaman talep ediyorum."

Bilgeler bu durumu kendi aralarında değerlendirirken köşede bir anda beliren kraliçeyle oraya baktım. Hepsi aynı anda elini arkaya koyup hafifçe eğildi. Derince oflamanın tam yeri ve zamanıydı bence. Dik bakışlarına karşılık verdi Lily. "Sizi tanımıyorum ve eğilmeden de saygımı belli edebileceğimi düşünüyorum."

Kraliçenin gözlerinde ateş pırıltıları geçti. Bu söylediğim hiç hoşuna gitmemişti. "Arayışı burada noktalıyorum. En başından beri buradaydım ve beni nasıl kandırdığınızı dinledim. Benim bölgemde yaptığınız şey tam olarak bir saygısızlıktı. Bunun için ayrıca bir arayışa çıkacaksınız. İkinci oturumda bahsi geçen terraların hepsini istiyorum," dedi bilgelere doğru dönüp. Sonra omzundaki pelerini çekerek ateşler içinde kayboldu.

Bilgelerin hepsi aynı anda ayağa kalktı. "Arayış sonlanmıştır ikinci oturumu bildiririz." Ailem geçmişim geleceğim her şey birbirine karışmıştı ve kraliçenin keyfi için çözülmeyen meseleler kalmıştı. Daha kızım için hiçbir savunma sunmamıştım.

Arkama doğru baktığımda Chloe'yi bana gülücük atarken gördüm. Ona zorla da olsa gülümsemeye çalışıp el salladım. Alex tam bana doğru gelecekken elimi Antuan'ın koluna doladım ve "Gidelim," dedim. Bir an sonra dağ evinin içindeydik.

Yeniden bulanan midem ve kazan gibi çatlayan başımdan dolayı bana verdiği minik şişeyi tek dikişte içtim. Sağıma soluma döndüm, buraya gelmiştik ve ne yapacağımı bilmiyordum. Ne yapılmalıydı, ayakta mı beklemeli yoksa koltukta mı oturmalıydım. Koltuk ne tuhaf bir kelimeydi? Bir adım atıp durdum, hayır durmadım kayboldum. Ben küçücük odanın içinde her şey birbirine girmişken duygularımın yoğunluğundan dolayı kayboldum.

Şöminenin başına geçip postun üzerine oturup bekledim. Üşüyordum, tek üşüyen bedenim de değildi. Ruhum üşüyordu ve şöminenin olmayan ateşinden ruhumu ısıtmasını bekledim.

Ben beyaz bir zambaktım, dalından koparılmış...

Büyüyle ateşi yaktıktan sonra sanki bu yetmezmiş gibi omuzlarıma ceketini bıraktı. "Önceden söylemeliydim bana kızgınsan eğer,"

"Değilim. Sana kızgın değilim. Hayatımın bir kısmında bana ait olmayan bir hayatı yaşadım sanıyordum, meğer diğer kısmı da öyleymiş. Misafirmişim geldiğim yerde. Peki benim annem babam ne olacak, bir ödül gibi onlara verildikten sonra bir ceza gibi hayatlarından öylece kopup geldim. Çektikleri acının karşılığı ne olacak?"

"Kalplerinde bir acı olmayacak çünkü zihinlerinden çoktan silindin."

"Ne? Hiç mi hatırlamayacaklar beni, bu haksızlık değil mi? Bir an geldim ve bir an sonra yokum öyle mi? Ne için ha ne için? Kim sebep oldu tüm bunlara? Oyuncak mıyım ben ha? Kukla mıyım ben?" Acı çekecek diye üzülürken onlardan tamamen yok olduğumu düşünmek berbat hissettirmişti.

Üzerimdeki ceketi hırsla kalktığım için şömineye düşürmüştüm. Bir ucu çoktan tutuşmuştu ama bu umurumda değildi. Bulduğum kırlenti sağa sola fırlatmaya başlarken içimdeki bu hiç dinmeyecek sancıyı dindirmeye çalışıyordum. Bir köşede sakince durup beni izlemesi ve bana karşılık vermemesi daha çok sinirimi bozuyordu. Taş zeminin üzerinde duran büyük fil dişini alıp ona doğru fırlattım. Ancak büyüyle onu saydam bir tabakanın içine hapsedip kendine çekti. "Üzgünüm o benim için özel."

"O fil dişi var ya o fil dişi... ahh! Tüm küfürler benden sana gelsin Antuan."

"Gelebilir ziyanı yok," dedi oldukça sakin bir tonla.

"Çok öfkeliyim, içim ateş gibi yanıyor," dedikten sonra şöminede iyice yanan cekete kaydı bakışlarım. Yangın büyürse ahşap dağ evine de sıçrayacaktı ama hiç müdahale etmemişti oraya. "Neden durdurmuyorsun siktiğimin yangınını?"

"Bağırmak ses tellerine zarar verecek canım. İçinin yangını dışarı taşıp bu evi yaktığında öfken dinecekse yanabilir. Ziyanı yok."

"Canına tüküreyim senin, ağız tadıyla kavga da ettirmiyor." Homurdanarak elimde bir su topu oluşturdum ve şömineye attım. Artık yangın yoktu. Aynı suyu bizzat kendime de atabilseydim keşke.

"Şimdi benim babam..."

"Toprağın eski alfası."

"Haberi olacak mı?"

"Hepsinin."

"İkinci oturum ne zaman olacak?"

"Yarın olur belki, mektup gönderirler."

"Kraliçe bana ceza verir mi?"

"Veremez," deyip kaşlarını çattı.

"Kafa mı tutuyorsun koca kraliçeye?"

"Sen tutarken iyiydi. Buraya ve ona adapte değilsin. Her neyle suçlarsa suçlasın seni savunmanın bir yolunu bulurum. Ayrıca gerezanın hükümdarı benim ve mevcut bir ceza artık senin için mümkün değil."

"Nasıl bu kadar eminsin? Güvenebilir miyim?"

"Bana yalnızca bir gün ver ve her şeyi ortaya sereyim demiştim. Sözümde durdum. Bu zamana kadar yaptıkların için seni savunurum ama bu zamandan sonra da kafa tutup bizi zora sokma lütfen. Sinirlisin, öfkelisin ve haklısın ama sağa sola çıldırmış gibi hareketler sergilemek bizi haksız duruma düşürebilir."

"Biz diye bir şey yok Antuan. Ben varım. Evet haklısın henüz Chloe'yi görmek için izin isteyeceğim ve böyle devam ederse saf değiştirirler."

Bir süre gözlerime bakıp bir şeyler aradı sanki ardında. "Ben bize yemek hazırlayayım. Ben buradayım, sen buradasın ve biz burada yemek yiyeceğiz," diyerek yanımdan kalktığında dik dik bakmak dışında bir şey yapmadım.

Hazırladığı makarnaya benzeyen ama farklı duran yemeği yerken sessizdik. Sonrasında bulaşıkları büyüyle ortadan kaldırıp yanımdan ayrıldı. Ellerimi yıkamak için banyoyu tercih etmiştim. Küvete doldurduğu suyun içine aroma katarken yakaladım onu. "Affedersin, kapı açık olunca?"

"Senin için hazırlıyordum zaten, unuttun mu biz aquayız. Su sana iyi gelecektir. Burada bazı arınma tütsüleri de var kendini iyi hissedeceksen yakabilirsin," dedikten sonra yeni bir büyüyle dolabın üzerine bir poşet bıraktı ve sessizce kapıyı kapatıp çıktı. Ellerimi taşa yaslayıp aynaya baktım. Buradaydım işte bendim, yüzümdeki benin bile bir anlamı vardı.

Valeri'nin bedeninde oluşunca, ruh ve beden bütünleşti sanmıştık. Yanılmıştık. Çünkü bu ben, bu iz, bu öpücük benim ruhumda vardı. Ben Lily White, yasak aşkın sevilen meyvesi...

Oy vermeyi unutmayalım🌿

BASİLLAN Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin