Sabah uykumun son bulmasını sağlayan hissettiğim keskin ağrı oldu. Bilincim yavaş yavaş yerine gelirken ağrının kulaklarımın olduğu bölgelerden geldiğini fark ettim. Fark etmemle, gözlerim hâlâ kapalıyken ellerimi kulaklarıma atmam bir oldu. Uyku sersemi farklı bir cisimle karşılaşınca kaşlarım çatıldı tabii. Elimle cismi inceledikten hemen sonra kulaklık olduğunu anlayıp, çekip çıkartmam aynı anda oldu neredeyse.Buruşuk yüzüm ve çektiğim acıyla yarım bir şekilde gözlerimi araladım. Kafamı yastıktan kaldırmadan elimle kulaklığın kablosunu takip ederek telefonuma ulaştım ve telefonu kavrayıp saati görmek için havaya kaldırdım. Açmak için kilit tuşuna tıkladığımda ekranda kırmızı pil işareti ile karşılaştım. Şarjı bitmişti.
Gözlerimi devirdiğim sırada bıkkınlıkla elimin biraz gevşemesiyle telefon suratıma düştü ve hiç yetmezmiş gibi bir de bunun için acıyla inledim. Sabah sabah bu kadar ağrı fazlaydı. Uykulu kalmanın bana zarar getirdiğini anlayınca suratımdan telefonu alıp yataktan kalktım ve silkelenip banyoya ilerledim. Elimi yüzümü yıkadıktan sonra saatin geç olmamasını umarak odamdan çıktım. Çıkar çıkmaz etrafa yayılmış olan kızartma kokusu burnuma doluşmaya başladı. Meral Abla'nın evde olduğu belliydi. Dünden kalma mutfağı toparlayabildiyse bu kadın gerçekten işini biliyor anlamına geliyordu bence.
Merdivenlere yöneldiğim sırada basamakları inen abimle karşılaştım. Hızlı adımlarla ona yetiştim ve yanağına doğru uzanarak bir öpücük kondurup, "Günaydın," dedim. "Günaydın," diye karşılık verdi gülerek. Bunun üzerine kollarımı boynuna, bacaklarımı da beline dolayarak -abimin büyük yardımıyla- sırtına çıktım. "Uçuşa hazır mısın, Ceren Soysal?" diye sordu abim gülerek. Kahkahalarımın arasından, "Hazırım Koray Soysal," diye konuştum.
Abim hızını arttırıp, merdiven basamaklarını üçer beşer atlamaya başladı. Basamaklar bittiğinde ise kollarını iki yana kanat misali açıp, zikzaklar çizerek mutfağa girdi.
Meral abla sesimizden geleceğimizi anlamış olacak ki tebessüm ederek kapıya doğru bakıyordu. Mutfağa girince abimin sırtından indim. Etraf pırıl pırıl olmuştu. "Günaydın çocuklar," dedi gülerek Meral abla. "Günaydın," dedi abim de sandalyesini çekip otururken. Ben de o sırada duvardaki yuvarlak saati inceliyordum, her zamankinden biraz geç kalkmıştım ama sorun olmazdı. Zaten okula gittiğimde bolca bir zaman dersin başlamasını bekliyordum.
Okul demişken, servis konusunu artık abime söylemeliydim. "Abi?" diye seslendim soru sorar gibi abime bakarak. Tabaktan başını kaldırdıktan sonra "Hı?" diye yanıtladı pek kibar bir şekilde.
"Benim şu servis işini ne zaman halledeceksin?" diye sordum. "Onu ben ayarladım bile," dedi rahatlıkla.
"Nasıl yani?"
"Okullar açıldığından beri uğraşıyordum, sonunda ayarladım," dedi. İlk başta şaşırdım. Olumlu bir tepki bekliyordum da bu kadarı fazla gelmişti.
Daha sonra şaşkınlığımı üstümden atarak sevinçle ellerimi çırptım. "Süpersin."
"Biliyorum, biliyorum," dedi kibirli tavrıyla. Gözlerimi devirdikten sonra, "Ne zaman beni almaya başlayacak?" diye sordum sabırsız çıkan sesimle.
"Bugün," diye yanıtladı.
"Kaçta?" diye sordum bu defa.
Abim kafasını duvardaki saate çevirdi ve baktıktan sonra bana dönüp, "Bir saatin falan var," dedi.
Rahatlıkla bir oh çekip, sandalyeme yaslandım. Önümdeki tabağa baktım. Bayağı doluydu. Patates ve sosis kızartması, peynir, yeşil zeytin ve domates vardı. Benim sevdiğim şeyleri koymuştu yine Meral abla. Tabağımın yanındaki bardaktan bir yudum çay aldım. "Dün misafir mi çağırdınız? Mutfak çok dağınıktı," dedi Meral abla.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TAKINTI
Teen FictionOna hiç sarılamamıştım mesela. Hiç elini tutamamıştım. Hiç öpememiştim. Hiç koklayamamıştım. Hiç sevdiğimi söyleyememiştim. Hiç dokunamamıştım. Hiç beraber uyuyamamıştık. Hiç saçlarıyla oynayamamıştım. Hiç dizlerine yatamamıştım. Hiç özlediğimi söy...