İyi ki doğduun Hakan, iyi ki doğdun iyi ki doğduun, iyi ki doğdun Hakaan!
Merhabalar! Bizim takvimimizle bugün Hakan'ın doğum günü! Vee tabi ki bunun şerefine yeni bölüm :) Umarım beğenirsiniz, normalinden daha hızlı yazmaya çalıştığım için eksiklerim elbet vardır bu ama defa da sizi fazla bekletmemiş oldum. Siz de Hakan'ın doğum gününü kutlamak ister misiniz? O halde bölümü sonuna kadar okuyun, oy verip yorum yapın ve sonda bıraktığım adrese girip dilediğiniz gibi kutlayın!
Hemencecik herkesin yakındığı bir konuya değinelim mi? Mesela Hakan ve Ceren'in karşılıklı aşka terfi etmesi gibi... Bir yazar olarak size ve düşüncelerinize müdahale etmek istemiyorum aslında, bunu kitap yapmalı. Fakat yorumların nerdeyse tamamının bu konuyu kapsadığını görünce kısaca bir şeyler belirtmek istedim. Her şeyden önce, size hak veriyorum. Hisleriniz bunu söylüyor olabilir, hatta Ceren'in çabalarının karşılığını alamadığını görünce onun için üzülüyor ve sabırsızlanıyor olabilirsiniz, normal. Yalnız... buna kilitlenmeniz ne kadar doğru olur? Her karşılıksız aşk karşılıklıya dönüşmüyor ki... Gerçek hayatta da böyle değil mi? Her istediğimizi elde edebiliyor muyuz? Bir diğeri ise ben karşılıksız aşkın yanında imkansız aşkı da konu almaya çalışıyorum ve bu işi daha da zorlaştırıyor. Zaten siz de fark etmişsinizdir.
Ne karşılıksız aşk olarak devam edecek ne de karşılıklı aşka dönüşmeyecek demiyorum. Bunu bilemem. Ama bunlardan biri olacaksa kurgu aktıkça zaten gerçekleşecek, sadece ona odaklanırken diğer ayrıntıları yoksayıyormuşsunuz gibi hissediyorum. Bana bırakın, kurgu bende. Daha genel değerlendirmeler yapabilirsiniz. Kafamdaki her olay niteliğindeki durumların bir zamanı var. Sizden farklı yorumlar da bekliyorum ve hikayenin gidişatı hakkında bana güvenmenizi istiyorum. Anlayışınız için teşekkürler.
İşte bölüm!
~
Karanlık, sisli bir otobanı kendine yuva edinenin oksijeni kasvet olur. Dibe ekilen umut tohumlarının salkımları zirveye ulaşır. Ta tepeğe, en yükseğe, göz koyduğum dağlara uzanır. Tohumların suyu acı, toprağı kederdir. Yuvanın duvarlarını bizzat ektiğiniz tohumların güçlükle yeşerttiği salkımların sarmaşığı oluşturur. Bir başınasınızdır, ancak her bir salkım size farklı emeği hatırlattığında dört bir yanınızın birden kalabalıklaştığını hisseder, hatıraları dost edinirsiniz. Bir uçtan diğer uca bu kara tohumların zehirli sarmaşıkları doldurur otobanı. Başka da hiçbir şey yoktur. Ancak, beş para etmez bu ıssız yer tırnaklarla kazılarak yapıldığından, insanüstü bir çabayla inşa edildiğinden, sizin gözünüzde bir harabe değil, koskoca bir saraydan daha üstün bir konumdadır. Burada yatar kalkarsınız, aslında kimsenin zorla dahi tutulamayacağı bir viraneden ibarettir.
Ekilen tohumların yeşermesi epey zaman alır. Hem zaman, hem emek, hem zahmet, hem acı, hem keder alır. Tüm bunlara rağmen ortaya çıkan sonuç yalnızca karanlık, sisli bir otobandır.
Bazı zamanlarda buralara arka, ışıltılı sokaklardan birileri gelir. Filizlenen tohumları sarsaklar, ancak yerinden oynatamaz. Çok sürmeden gidiverir. Araya giren bir zamandan sonra bir başkası gelir. Hepsinin gelme amacı birdir fakat gidecekleri de ta gelişlerinden bellidir. Arka sokaklar biraz tehlikelidir. Ama onlar bilmezler bunu; onlar ara ara gelir, ben hep buradayımdır.
Tarlasını sahiplenen çiftçi gibi buraları sahiplenmişimdir ki zaten bu muhakkaktır. Esen rüzgar haricinde kimsenin uğrayıp ses vermediği bu hücrede, arka sokaklardan buraya yanaşan topuk sesleri üstüme başıma hüzün bulaştırır. İçine itildiğim matem kuyusundan çıkabilmek, savaşmak ve tohumların zarara uğramasını önlemek, ardından da aynı topukların giderken çıkarttığı sesi dinlemem gerekir. Bunlar bir süre sonra ne yazık ki beni kendilerine alıştırır. Oysa bana kalsa arka sokakların benim otobanıma el ve dil uzatmaya hakkı yoktur; en kalın ve aşılmaz setler çekilmeli, varlığından haberimin olmadığı kişiler öyle kalmalı, önüme çıkmamalıdır.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TAKINTI
Teen FictionOna hiç sarılamamıştım mesela. Hiç elini tutamamıştım. Hiç öpememiştim. Hiç koklayamamıştım. Hiç sevdiğimi söyleyememiştim. Hiç dokunamamıştım. Hiç beraber uyuyamamıştık. Hiç saçlarıyla oynayamamıştım. Hiç dizlerine yatamamıştım. Hiç özlediğimi söy...