Katil olmak...
Birden fazla kişinin ruhunu teninden koparmak...
Hem de, hem de yakarak.
Alevlere mahkûm ederek.
Korkunç!
Bu korkunç!
Onları ölüme itmek...
Yaşama haklarına müdahale etmek...
İyi bir insan olma ihtimallerini onlardan çalmak...
Fırsat vermemek.
Bu...
Bu feci bir şey.
Aşağılık bir hareket.
Bencilce.
Gaddarca.
Bunları düşünmek bile hiddet içinde hırçın hareketler yapmama, sinirden kudurmama sebep olurken bana göz açıp kapama süresi gibi gelen bir zamanda üstüme yüklenmesi...
Bir dakika bir dakika, ben ne yaptım?
Biz ne yaptık?
Ya da...
Bunu ben mi yaptım?
Beynime yolladığım sinyaller engellere takılmış olacak ki durmam gereken yerden beş altı adım daha ileri savrulduktan sonra ayaklarım yere sabitlenebildi, bir ara gerçekten bacaklarım beni dinlemeyecek sanmıştım. Aralık dudaklarım ve şaşkın gözlerimin arkasında karşımdaki binayı andıran volkanlar patlıyordu. Lavlar vicdanıma sıçrayıp sıcaklığını içime işleye işleye aşağı kayarken değip geçtiği yerler kavruluyordu. Bilincimi kaybetmiş olmalıydım, ya da kaybetmeliydim. Bu bina ruhsal olarak kaldıramayacağım türden bir mevcudiyete sahipti. Lütfen bilincimi kaybedeyim ve bu görüntüyü daha fazla çekmek zorunda kalmayayım.
Lütfen.
Lütfen bana katil olduğumu söyleme.
Lütfen, lütfen bana Hakan'ın bu kadar kötü biri olduğunu söyleme.
Alevler o kadar hızlı yayılıyordu ki takip etmekte zorlanıyordum. Bu kadar tutuşması için alt yapı illa ki lazımdı, bina adeta ateşten bir çarşaf gibi dalgalanıyordu. Cam kırıklarının sesini duymaya başlamıştım, karşımdaki binadan bana vuran sıcaklık yüzümü yaktı. Peki... Peki ya o adamlar?
Onlar ne yapıyordu?
Yüzümü yakan sıcaklıkla geri çekilmek istedim ama yapamadım. Gözlerim binaya, ayaklarım ise binanın tam önündeki zemine sabitlenmişti. Daha önce yangın haberlerine her denk geldiğimde insanların dikkatsizliğine homurdanıp dururdum. Şimdi ise biz bunu kasti olarak yapmıştık... kendimi nasıl affedecektim?
Göz ucuyla Hakan'ın bana doğru geldiğini gördüm ama bu bir şeyi değiştirmedi, cehennemden bir köşeyi andıran binaya hipnotize olmuş gibi bakıyordum. Yavaş yavaş çöküyordu, tıpkı benim gibi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TAKINTI
Teen FictionOna hiç sarılamamıştım mesela. Hiç elini tutamamıştım. Hiç öpememiştim. Hiç koklayamamıştım. Hiç sevdiğimi söyleyememiştim. Hiç dokunamamıştım. Hiç beraber uyuyamamıştık. Hiç saçlarıyla oynayamamıştım. Hiç dizlerine yatamamıştım. Hiç özlediğimi söy...