30.Bölüm "NEFES"

56.5K 1.8K 1K
                                    

Tahtadan, üzerine oyma işlemeler işlenmiş antika bir kum saati... İçerisinde ince ince, binlerce kum tanesi... Kum saatini nereye çevirirseniz, içindekiler oraya akmaya başlıyor. Bir o yana, bir bu yana.

O kum saati benim bedenim. İçerisindeki kum tanecikleri ise benim düşüncelerim ve hislerim. Kum saatine yön verenler ise Çağatay ve Hakan. Onların yaptığı hareketler, kumların akış yönünü belirliyor. Kumlar bir Hakan tarafına, bir Çağatay tarafına doluyor.

Ama ben bu dengesiz durumdan, arafta kalmaktan oldukça rahatsızım. Hangisine olan hislerim daha yoğun? Hakan'a mı, Çağatay'a mı? Aslına bakarsanız, Çağatay'ı ilk gördüğümde ona karşı olan hislerimin bu denli yol kat edebileceğini hiç düşünmemiştim. Fakat Hakan'a olanların ilerleyeceği en başından beri belliydi.

Bu rahatsızlık içimde bir yerlere batmaya başladığında, birinden yardım almaya karar vermiştim ve bu kişi kız olmalıydı. Evet, Hakan'ı psikolog seçmiştik fakat ona karşı olan sorunlarımı da ona anlatamazdım. Eve gelince ilk işim Kübra'yı yanıma çağırmak oldu. Çünkü bana gelişigüzel yorum yapanlar değil, Kübra gibi aklını kullananlar lazımdı. Fazlasıyla doğrucu ve kültürlüydü ve onun yorumu beni kötüye sürüklemezdi. Onu karşıma aldım ve kum saatinin bir kısmını kırmasını istedim. Sadece biri elimde kalmalıydı ve kumların ait olduğu yer sabit durmalıydı.

İç geçirirken "İşte böyle," diyerek arkama yaslandım.

Kaşlarını çattı. "Ee, peki sen ne dedin?"

"Ellerimi belime doladım."

"Yani gelmiyorum?" diyerek tahminini öne sürdü.

Kafamı salladım. "Aynen öyle. Ben onun oyuncağı değilim. İstediğinde görmezden gelip, istediğinde el uzatamaz."

"O ne yaptı?"

Gözlerimi devirdim. "Tek elini masaya vurarak ayağa kalktı ve giderken, 'Zaten incelik olsun diye sormuştum, benimle gelmeye mecbursun,' dedi."

Kübra güler gibi oldu ama gülmeyip eski ciddiyetine geri döndü. "Gidecek misin?"

"Bilmiyorum," diye mırıldandım kararsızlıkla. Ardından alt dudağımı ısırdım. "Aslında ondan başka seçenek de yok."

"Bence gitmelisin," diye önerdi. "Seni görmezden gelmesini anlayabiliyorum. Hiçbir suçu olmadığı halde, senin ondan ayrıldığını düşünüyor. Oldukça kızgın. "

"Ama var," diyerek sözünü kestim.

Kafasını sallayarak beni onayladı. "Evet, biliyorum. Ben olsam ben de ayrılırdım ama erkeklerin kızlar gibi düşünmediği gerçeği var. Onlar bizim gibi ince fikir değil ki. Kafasında senin ondan ayrılmak için bahane aradığını ve hiç değer vermediğini düşünüyor."

"Ona değer veriyorum," diye homurdandım.

"Sence onunla partiye gitmeyerek ona hangisini düşündüreceksin?"

Cevabı biliyordum, değer vermediğimi düşünecekti. Yavaşça nefesimi dışarı verdim. "Peki. Zaten benim için bir zevk olur. Ama sana en başta bahsettiğim kafa karışıklığımı da kamçılayacak."

"Hım," diye mırıldandı. "Şimdi gelelim ona."

Kafa salladım. "Gelelim."

Bir doktor edasıyla ellerini diz kapağında buluşturdu ve hafifçe kaşlarını çattı. "Aslında kafa karışıklığın gayet normal. Çağatay gibi birini hiçbir kız kolay kolay unutamaz. Hemen hafızandan yok olmasını beklemiyorsun herhalde?"

TAKINTIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin