53. Bölüm "MUNTAZAR" & ÇEKİLİŞ

20.3K 1.1K 393
                                    









Aniden değiştirdiğim kararımın sadece birkaç saniye yüzünden hükümsüzleşmesi bana hayatın ne denli hızlı geçtiğini, avuçlarında tutmanın mümkün olmadığı su gibi akıp gittiğini anlatır gibiydi. Hakan'ın ne yaman bir adam olduğunu bilmek için zaten böyle bir derse ihtiyacım yoktu çünkü ilk görüşte anlamıştım. O da zaman gibi, hayat gibi asla yanlış ve israf yapmaman gereken, yanlışını telafi etmene izin vermeyecek ender bir kişilikti ve aslında her şey buradan doğuyordu. Her şey, külleri baştan yaratma isteğimizden doğuyordu.

Zor olana tutulmak, imkansızlara çabalamak insanın nesinden kaynaklanır? Hırsından mı? Kararlılığından mı? Nedir böyle yıpranmamıza göz yumduran? Nedir içten içe zedelendiğimizi, delik deşik olduğumuzu bile bile buna bedel olarak gördüğümüz şey? Bunu kendimize neden yaparız? Neden küller içinde güller, bataklıkta berraklık ararız? Bizim yaptığımız ölmüş birini uyandırmaya çalışıp uyanmadığını görünce ağlamaya başlamaya benzer. Biz başından beri her şeyin farkındayızdır, sorunumuz; kendi iç dünyamızın hevesine kapılıp hayallerimizi gerçeğe yakın görmemiz -ki aslında arada dağlar vardır- ve onların peşine takılışımızdır.

Hakan ve Hakan gibilerin bir suçu yoktur çünkü biz bile bile lades demiş, ateşe kendi ayaklarımızla yürümüşüzdür. Bir bakıma üzülmek de mantıksızdır çünkü en azından fethedilmiş bir kaleyi kaybetmektense henüz fethedilmemiş bir kaleden atılmak daha ehvenişerdir. Ne ummuşuzdur ki? Ta en başından cefasını gözler önüne seren varlığın cefasıyla karşılaşmak mı bize sıkıntı verir? Bu bizim ne denli hayalperest ve gerçeklikten uzak yaşayışımızın bir delilinden başkası değildir.

Evet, Hakan'ı kendime güç bela alıştırmıştım ve onun için bir nevi yüz üstü bıraktığımı görünce koşa koşa tekrar o kızın yokluğuna sığınmıştı. Özlemişti belki de. Belki de o odada bir beden olmasa dahi hayali yaşıyordu ve Hakan orada deşarj oluyordu. Evinde kaldığım müddetçe onu bu durumdan mahrum etmiştim. Ancak tüm gerçekçiliğimi göz önünde bulundurarak söylüyordum ki o evde beni o da istiyordu ve ona iyi geliyordum. İstenmeme durumuna duyarlılığı artan bir ruh halindeyken böyle bir şey olduğu taktirde gözümden kaçırmama ihtimal yoktu. Gideceğimi söylediğimde ve koridorda yanımdan ayrılırken asi yüzünde isyan eder gibi bir ifade vardı ve aradan saatler geçmesine rağmen gözümün önünden gitmiyordu. Hem benim açımdan elemliği, hem de müthiş güzelliği.

Bana, belki de onun tabiriyle içinde başkaldıran eski duygulara isyan ediyordu. Her şey belki de başka bir boyut kazanabilirken yanından ayrılmama isyan ediyordu. Bencil bir adamdı, karşılık vermese de aşkımı sürekli hissetmek istiyordu. Ve belki de abimi onun için karşıma almam onun gururunu okşamıştı. Aras için de aynısını istediğini, beklediğini biliyordum. Ancak... Aras da Hakan'la zaman zaman anlayışsızlık konusunda yarışabilecek biriydi ve ne yönden bakarsam bakayım onun olanları yüz yüze izah edişime hakkı olduğunu görüyordum. Hakan için herkesi silebilirdim, ancak o da benim için bir kişiyi silebildiğinde. Ona doğrudan yönlendirdiğim soruda da bunun cevabını çok iyi almıştım. Hatta ilk işi çatı katının yolunu tutmak olduğunda da. En azından Aras benim kadim dostumdu, kadim aşkım değil. Burada incinmesi gerek biri varsa o bendim.

Yine de...

Ondan binlerce kez özür dilemek istiyordum. Hayal kırıklığına uğrattığımı öyle net hissettirmişti ki kendimi vicdan azabı çekerken buluyordum. Onun beni şu zamana kadar sayısız kez aynı şeye maruz bırakmasına rağmen. Sarılabilsem ne iyi olurdu! O zaman anlardı onu kırmak istemediğimi. İstemeden yaptığımı. Ancak onun yaptığı istemeden ve süklüm büklüm olan bir şey değil, evi kaldırıp indirecek bir sese sebep olan hızla kapıyı çarpmaktı. Yani beni ardında bırakıp o kızla baş başa kalmaktı belki de.

TAKINTIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin