Sessizlik, uzun zamandır hakim olduğu odaya işlemeye devam etmekle kalmıyor, adeta kendine mahkum ediyordu. Önce bir, sonra iki bedeni, ardından bütün bir odayı ve yine ardından bütün bir evin etrafını parmaklıklarla çevirip açılan kocaman ağzının içinden durgunluk saçıyordu. Sessizliğin temelinde düşünceler, efkar yatardı. İnsan bu kadar çok düşünmesine rağmen hayatında kalıcılık bırakmış bütün izler düşünmeden hareket etmesiyle oluşup hafızasına kazınırdı. O halde bu kadar düşünmenin ne yararı vardı? Düşünerek en mantıklı seçeneği bulsak da aynı zamanda en sıradanını da seçmiş olurduk ve istenen bu muydu?İnsan iyi veya kötü, çarpıcı şeyler mi yaşamak isterdi yoksa düzenini bozmamaya mı itina gösterirdi? Düşünen bir insan, düzenini bozmamaya ya da bozmadan bir şeyleri halletmeye gayret ederdi. Hakan'ın ne düşündüğünü kestiremiyordum, en az benim kadar o da bulunduğumuz andan kopmuştu. Dışarıdan bakan biri film izleyen, hatta filme epey dalmış bir çift görecek olsa da ilgimizin çeyreği dahi filmde değildi. İçimdeki seslere, arzulara kulak kabarttığımda şimdilik onların kendi yağında kavrulduklarını ancak çok da fazla dayanamayarak bir süre sonra dilime vuracaklarını gördüm. Hakan'ın yanında sanki bunlar donsa da içimi kemirip bitirmeye niyetlenen çok fazla kaygının içimde barındığını fark ettim. Şu an mutlu, huzurlu, hatta hayal bile edemeyeceğim kadar bir düzen içerisinde birlikte yaşıyor olabilirdik ancak bu o kadar sağlam olmayan, bozuk bir temelin üstüne kurulmuştu ki yıkılışını düşünmemek mümkün değildi. Hakan'a odaklanıp geriye kalan bir sürü detayı kafamda hiçe saymış olabilirdim ama şu an abim yoktu, belki Cengiz'i de kaybetmiştim. Her gece kaldığım ev ve sabah hazırlanıp gittiğim okulum yoktu. Abi gibi görüyormuş rolü yaptığım adam yerine hislerimden haberdar olan bir adam vardı karşımda ve yaşadığımız bu biçimsiz ilişkiyle beni ne kadar yanında, beni ne kadar yanında isteyerek tutar, kestiremiyordum. Annemin bütün bu olanlardan haberi var mıydı? Abim ne yapıyordu, nasıldı, beni özlemiyor muydu? Hakan'ın benim vaziyetimden ötürü bana duyduğu duyarlılık zamanla geçer miydi?
Sırf bu yüzden dahi, sırf kalıcı olabilmek adına dahi, onun aşkıma saygı duyan değil, aşkıma hem karşılık hem saygı duyan biri olması gerekiyordu. Zamanla hayatından ve hafızasından silinemezdim. Onu ve beni birbirimize bağlı tutan pamuk ipliği değil, en kalınından iç içe geçmiş zincirler olmalıydı. Benim zincirlerim ağzı kapanmaya hazır bir vaziyette ondan gelecek olan halkayı dört gözle bekler haldeydiler. Beni unutamazdı, unutmamalıydı. Günü geldiğinde abim gibi tek kalemde beni de silemezdi. Ya yapsaydı? Ne yapardım? Abime, Cengiz'e, Aras'a ne cevap verirdim? Nereye giderdim?
Etrafı usulca süzdüğümde odanın, eşyaların bana ne kadar yabancı olduğunu fark ettim. Evin dizaynı bizim evinkine -belki de artık sadece abimin olan- hiç benzemiyordu. Birdenbire odam canlandı kafamda. Abim bozmaya yeltenir miydi acaba? Yatağımı, yastığımı, Cengiz'in içinden atladığı penceremi ve hatta banyomu bile özlemiştim. Evime -belki de abime- duyduğum müthiş özlem düşünerek şahlandıkça şahlanırken bir de bu evden de alınıp babamın evine götürülme ihtimalini düşününce çıldıracak gibi oldum. Neden hayatımdaki vazgeçilmez şeylerin hepsi birbirine düşmandı? Hakan'dan ayrılacak olmanın vereceği hüznü, bir de bu evden ayrılışımı -nasıl bir ayrılık olacağı da vardı tabi- düşünmek öyle canımı sıkmıştı ki... Temeli sağlam bir hayat için Hakan'la ilişkimizin ne getireceği belirsiz olmaması gerekiyordu ki bu da Hakan'dan geçiyordu. Doyumsuzluk insanı yerinden mi ederdi yoksa yetinmeyişiyle çok daha iyi yerlere mi gelirdi? Zira Hakan'a doyamadığım gibi artık aşkıma duyduğu saygı ve hürmetin beni getireceği nokta da bu ya da biraz daha ötesiydi çünkü beni her ne kadar sahiplenmiş olsa da bu yeri gelecek aynı evin içinde yaşamaya da, kendi ailemden alıkoymaya da yetmeyecekti. Belki de bizi ayıracak olan ben tarafından bir etken değil de bilakis Gizemli Kız olurdu, ha? Hakan ona benim için rest çeker mi sanıyordum? Tabi ki çekmezdi! Dile gelmese de kendine zorla hayatında yer kazıyan bir kız mı yoksa gittiği halde etkisi geçmemiş bir kızı mı tercih edecekti? Öyle bir çıkmazdı ki! Sanki evren beraber olmamamız üzerine kurulmuştu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TAKINTI
Teen FictionOna hiç sarılamamıştım mesela. Hiç elini tutamamıştım. Hiç öpememiştim. Hiç koklayamamıştım. Hiç sevdiğimi söyleyememiştim. Hiç dokunamamıştım. Hiç beraber uyuyamamıştık. Hiç saçlarıyla oynayamamıştım. Hiç dizlerine yatamamıştım. Hiç özlediğimi söy...