17.Bölüm "UMUT"

65.3K 2K 745
                                    



Kimsesiz kalmak... Bir başına... Düşüncesi bile insanı ürpertiyordu. Ben yalnızlığa hiç alışık değildim ki. Bana verilebilecek en büyük ceza, bir başıma bırakılmak olurdu. Abimin kurduğu son cümle derinden etkilediği gibi düşünmeye itmişti. Sıkça dile getirdiğim, yazdığım, çizdiğim gibi abimden başka kimsem yoktu. Fiilen değil de cidden beni bir gün bırakırsa kimsesiz kalırdım. Aklıma gelen ilk seçenek İzmir'e gitmek olurdu ki bunu yapmak beni daha çok yıpratırdı. Annem ve babamın ayrılmasından normale göre daha az etkilenmiştim çünkü onlarla yaşamıyordum, aynı sofrayı paylaşmıyordum, aynı evde değildim. Kısacası uzaktan uzağa üzülebildiğim kadar üzülüyordum. Daha fazlası olmuyordu. Ama gidersem bu böyle kalmayacaktı, emindim.

Benim için en önemli özne abimdi. O sırtını dönerse en başta bu şehirde kalabilmem için sebep bulamazdım. Ardından ailemizin paramparça olmasının yıkımıyla bunalıma girerdim. Cidden, bunları yaşamış gibi biliyordum. İzmir'e gitmek belki bir ihtimalden fazlasıydı. Belki dönüm noktamdı. Belki yepyeni bir hayattı. Ama oradaki arada kalmışlık, annem ve babamın arasında gidip geleceğim çelişkili durumlara mecbur kalacağımı bildiğimden, öyle bir varsayım bile yapmak istemiyordum. Hayatımdan memmundum, daha iyisi olabilirdi evet ama bununla da yetinebilirdim.

Annem ve babamı unutmuştum kısmen de olsa. Tek odaklandığım abim ve ağzından dökülen dönüşü olmayan ve yapacağından emin olduğum cümlelerdi. Güvenini sarsarsam, kimsesiz kalacağımı söylemişti. Böyle bir şey şu an kesinlikle ihtiyacım olmayan şeylerin başını çekiyordu. Aslında benden pekte bir şey beklemiyordu. Abimi bu kadar önemsiyorsam  kendimden ödün vermem gerekiyordu. Ödün vermesine verirdim de...

Ya daha önce yaptıklarım? Geçmiş, insanın peşini bırakmayan tehlikeli bir illetti. Benim de geçmişimde abimin hoşuna gitmeyecek şeyler olmuştu. Çok uzaklara gitmeye gerek duymuyordum. En basitinden, daha birkaç gün önce Çağatay'la öpüşmüştüm. Ve bu olay Hakan'ın elindeki bir oyuncaktı. Sallantılı bir ipin üzerinde yürüyordu anlayacağınız. Kimsenin hafızasından silemezdim veyahut kimsenin ağzını bağlayamazdım. Bundan kaçış yoktu. Elimden gelen bir şey de.
O zaman, benim üzerime düşen tek görev; bundan sonraki hareketlerime dikkat etmek olacaktı. Erkeklere olan samimiyetim dikkat edilmesi gerekenlerin başını çekiyordu. Fakat bu konuda zorlanmayacaktım. Çünkü samimiyetimin aşırı kaçtığı kimse yoktu. Ne sevgilim, ne de... sevdiğim.

Hah, sevdiğim yok muydu? Ben farkında olmadan kendimi kaptırmıştım bile. Ama yine de zorlanmayacaktım. Neden mi? Çünkü Hakan'la samimiyetimiz yerinde saymaktan başka hiçbir şey yapmıyordu. O kadar şanslıydım ki(!) Hakan gibi soğuk biri çıkmıştı karşıma. Hakan'dan hoşlanıyordum da... Sahi bunu abim duysa ne olurdu? Sadece bir his... En fazla ne yapardı ki? Şaşırırdı. Birlikte kaldığımız günlerden şüphe ederdi o kadar. Güvenini sarsacağım bir şey değildi bu. Her genç kızın hislerini ödünç verdiği biri olurdu ve benim de vardı.

Ayrıca abimin bunu öğrenmesi, Hakan'ın bana ilan-ı aşk etmesi kadar imkansızdı. Nereden öğrenebilirdi ki? En yakın arkadaşlarımın bile haberi yoktu. Hattâ şüphelenmemişlerdi bile. Gerçekten bir şeyleri gizleme konusunda iyiydim. Ah, Hakan da öyleydi. Hattâ o benden daha tecrübeliydi. Bazen sadece beynine yüklenenleri gerçekleştiren robot olduğunu düşünmüyordum değil.

Ortamda uzun zamandır dönen bir muhabbet vardı ve ben tam anlamıyla yabancı kalmıştım. Neyden bahsediyorlardı, neye gülüyorlardı, hiçbir fikrim yoktu. Sadece şu anda konuşmakta olan Merve'nin cümleleriyle konuyu anlamaya çalışıyordum.

Uzun saçlarından önüne düşen tutamı kulağının arkasına sıkıştırdı ve masanın üstündeki ellerini birleştirip hevesle konuştu. "Çıkışta ne yapıyoruz?"

TAKINTIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin