İçimdeki kırgınlık yataktan kalktığımdan beri gölge misali peşimden hiç ayrılmamıştı. Beynimin büyük bir yoğunluğu Hakan ve ismini bile bilmediğim o 'gizemli' kızdaydı. Hangi şehirdeydi acaba? İletişime geçiyorlar mıydı? Ya da kız da Hakan'ı bu denli önemsiyor muydu?Tek yapabildiğim merak ettiklerimi beynimin en arkalarına atmaktı. En dibe... Belki onlar oradan daha bir gürleşerek karşıma çıkacaktı, belki daha da büyüyerek ama o güne kadar korkaklık edip, onları beynimin en ücra noktalarına hiç bıkmadan yollayacaktım.
Sıkıntıyla iç çekip karşımdaki kapıyı iki kez tıklattım. "Girebilir miyim?"
"Gir." Kapıyı usulca açıp içeriye girdim. Gerçekten sessiz bir çocuktu. Öyle ki, uyandığına bile ihtimal vermemiştim. Şimdi ise üzerini bile giyinmiş bir şekilde karşımdaydı. Arkası dönüktü ve yatağın üstündeki birkaç şeyle uğraşıyordu. Neyle uğraştığı buradan gözükmüyordu. Ama galiba yatağını topluyordu.
"Ben toplardım?" diye sorar gibi konuştum nezaketen. Omzunun üstünden anlam veremediğim bir bakış attı. "Toplamıyorum zaten."
Kenara çekildi ve neyle uğraştığını görebilmem için bana yer açtı. Anında yatağın üstündeki eşyaları dikkatimi çekti. Bir adet kemer, iki adet kol düğmesi ve bir kol saati. "Ha," dedim olayın verdiği rezillikle. "Ben yatağı topluyorsun sanmıştım."
Tekrar önüne döndü ve siyah deri kol saatini bileğine geçirdi. Üstüne açık yeşil bir tişört, altına koyu renk bir kot pantolon giymişti ve belinden düşecek gibi duruyordu. Kol saatini bileğine göre ayarladıktan sonra eline kemerini aldı ve kot pantolonunun saplarından içeri geçirdi. Onu izlemenin verdiği utanç duygusuyla kafamı yere eğdim.
"Beni abinle karıştırdın herhâlde," dedi gülerek. Gülünce ne kadar tatlı oluyordu öyle.
"Abim hiç yatağını toplamaz ki," dedim omuz silkerek.
"Sorunu seninle o zaman," diye karşılık verdi o da hâlâ gülerek.
"Anlamadım?" dedim kaşlarımı çatarak.
"Banu'nun evinde yatağını hep o topluyor."
"Ciddi misin sen?" dedim şaşkınlıkla. Gülerek kafasını salladı. Eğleniyor gibi bir hâli vardı. Abime bak sen! Ama ben de Ceren isem bunun hesabını sorardım. Kendi evinde bir kere bile toplamamıştı ama elalemin kızının evinde topluyordu demek ha?
Kemerinin önünü de bağladıktan sonra kol düğmelerini alıp komodinin üstüne koydu. Ne yapacaktı ki onları? Muhtemelen gömlek giyecekti ama neden? Bir yere mi gidecekti?
"Kahvaltıyı hazırladın mı?" diye sordu bakışlarını bana çevirerek. Bugün ikinci kez başbaşa kahvaltı yapacaktık. Önceki güne göre daha şanslıydım. Yetişmem gereken bir servis ve gitmem gereken bir okul yoktu. Hakan'la daha fazla konuşabilecek, daha az acele edecektim.
"Evet," dedim kafamı sallayarak. "Sen git başla, ben de yatağı toplayıp geliyorum."
Cevap vermeden yanımdan geçti ve odadan çıktı. Bunun üzerine yatağa yaklaşıp ilk önce yerinden kaymış olan çarşafı düzeltip ardından uçların yatağın kenarlarına sıkıştırdım. Sonrasında yastığı kaldırdım ve yavaşça yere bıraktım. Yatak örtüsünü tekrardan yatağa serdim ve köşelerini düzelttim. Koyu kahve yatak örtüsünün üzerinde elimi gezdirdim. Pürüzlü yerleride dümdüz yaptıktan sonra yerden açık kahve renkteki yastığı kaldırdım ve yatağın başına yerleştirdim.
Daha sonra adımlarımı kapıya yönlendirdim ve bir an önce Hakan'ın yanına gitmek isteyen kalbime sevinmesi için malzeme verdim. Merdivenin basamaklarını üçer beşer zıplayarak en kısa sürede mutfağa ulaştım. Hakan patates kızartmasından bir çatal alırken benim geldiğimi fark etti ve bana döndü. "Düşündüğümden daha hızlısın."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TAKINTI
Teen FictionOna hiç sarılamamıştım mesela. Hiç elini tutamamıştım. Hiç öpememiştim. Hiç koklayamamıştım. Hiç sevdiğimi söyleyememiştim. Hiç dokunamamıştım. Hiç beraber uyuyamamıştık. Hiç saçlarıyla oynayamamıştım. Hiç dizlerine yatamamıştım. Hiç özlediğimi söy...