Eklediğim ses dosyasını eklediğim yerde çalıştırmanızı öneririm. İyi okumalar :)
"Aç şu telefonu! " diye
dişlerinin arasından tısladı önüne düşen saçlarına aldırış etmeden.Sertçe yutkunup "Açmayacağım," diye direttim tekrar.
"Ceren," dedi uyarıcı bir tonlamayla. "Telefonu aç ve hoparlöre ver."
Yalvaran gözlerle bakışlarımı yüzüne dikip uzun uzun baktım. Bu telefonu açmak istemiyordum, açtırmasını da istemiyordum. Her şey daha bir kötüye saracaktı. Çağatay'ın gözünün önünde Hakan'ın sesini duymak istemiyordum. Vereceğim tepkiyi görmesini istemiyordum. Ama acınası bakışlarıma o kadar güçlü ve inatçı gözlerle karşılık veriyordu ki, hiç şansım olmadığına inanmaya başlamıştım. "Hemen şimdi, " dedi. "Aramayı cevaplayıp hoparlöre vermezsen, Hakan'la aranda bir şeyler olduğunu düşüneceğim."
Kafamı hızlıca olumsuz anlamda iki yana salladım. "Yo-Yok öyle bir şey. "
Elimdeki telefonu kaşlarıyla işaret etti. "Kanıtla bana o zaman. "
Verdiği işaret üzerine benim de bakışlarım Hakan'ın öfkesini yansıtırcasına hiç durmadan çalan telefona kaydı. Açmazsam Çağatay hakkımda kötü düşünecekti. Bunu istemiyordum. Ona ihtiyacım vardı. Gözlerimi yumdum ve içime derin bir nefes çekip bir süre öylece bekledim. Kendimi hazır hissettiğimde anlık gelen bir cesaretle ibreyi yana kaydırıp aramayı cevapladım. Çağatay anında konuşmayı hoparlöre vermemi istediğini belli etti ve benim de titreyen parmaklarımın tek yaptığı ona itaat etmek oldu. Konuşmayı hoparlöre aldım ve telefonu iki parmağımın arasında dengede tutup, Çağatay ile ikimizin arasına yükselttim.
Biraz hışırtıdan sonra net bir cümle duyabildik. "Bu telefon neden, a-çıl-mı-yor!" Ses gürdü ve bağırdığını söylememe gerek olduğunu düşünmüyordum. Böyle bir giriş bekliyordum zaten, sürpriz olmamıştı. Çağatay'ın da tahmin etmesi veya bilmesi gerekirken, o, bu düzeydeki sesli konuşmaya yumruklarını ve dişlerini sıkarak karşılık verdi.
"Ne istiyorsun?" diye sorabildim zar zor.
Alaylı ve depresif bir kahkaha çınladı kulaklarımda. "Ne mi istiyorum? Benimki biraz çelişkili ama senin attığın son mesajda ne istediğini çok iyi anladım. O istediğinden bende de var," dedi Çağatay'ın delirmesine sebep olmadan önce. "Bilseydim seni, onu arattırmakla uğraştırmazdım."
Çağatay'ın yüzüne bakamadım ve sinirlerine hakim olamayıp cevap vermesi çok gecikmeyeceğinden acele acele konuştum. "Ne diyorsun be sen! Saçmalayı kes! Ne istiyorsun onu söyle!"
"Hiiç," dedi rahat bir tavırla. "Bir şey istemiyorum. Yarın size geleceğim de, onu haber vereyim dedim. İyi hazırlan."
Çağatay'ın burnundan adeta kızgın bir boğa gibi sert ve öfke dolu nefesler çıkıyordu. Sanki Hakan onun kırmızı kumaşıydı ve ona gösterildiğinde deliriyordu. Kendini konuşmamak için zor tuttuğunu biliyordum, çünkü konuşmanın sonunu merak ediyordu. O konuşursa büyü bozulurdu ve tek konuşulan ortalıkta savrulan küfürler olurdu. "Ne hazırlanması?"
"Attığın mesajı," dedi tane tane. "Abine göstermeye geliyorum. Yapacağın açıklamayı iyi hazırla. Gerçi benim bildiğim Koray, hiçbir açıklama karşısında sakinleşemez ama olsun, sen şansını bir dene. Bakarsın mucize olur."
"Senden nefret ediyorum," diye tısladım gözlerimi kısarak. "Hayatımı mafetmek zorunda değilsin! Çeneni kapamayı bir denesene! "
"Fena mı?" diye sordu. "Kardeşinin ne haltlar karıştırdığını bilsin."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TAKINTI
Teen FictionOna hiç sarılamamıştım mesela. Hiç elini tutamamıştım. Hiç öpememiştim. Hiç koklayamamıştım. Hiç sevdiğimi söyleyememiştim. Hiç dokunamamıştım. Hiç beraber uyuyamamıştık. Hiç saçlarıyla oynayamamıştım. Hiç dizlerine yatamamıştım. Hiç özlediğimi söy...