Kapının önünde siyah bir arabanın belirmesiyle oturduğum yerden harekete geçip adımlarımı kapıya doğru hızlandırdım. Arkamı dönüp bakmasam da Çağatay'ın peşimden geldiğini hissedebiliyordum. Acaba Hakan Çağatay'ı görse abime söyleme gereği hisseder miydi? Bence söylemezdi. Bir kızın erkek arkadaşının olması kadar doğal bir şey yoktu. Ama tabii bunu abime anlatamıyordum. Ama herkes abim gibi olacak değildi ya? Mesela Hakan, gayet modern birine benziyordu. Bunu doğal karşılardı ve ses etmezdi muhtemelen. En fazla ona emanet olduğum için kızabilirdi o kadar. Acaba onun kardeşi var mıydı? Kız bir kardeş? Ya da erkek? Veya abla ya da abi?O bende tek çocukmuş gibi bir izlenim bıraksa da sadece tahminden ibaretti. Hattâ bir değil birkaç kardeşi bile olabilirdi. Bunu gerçekten merak etmiştim. Tamam, merak edilecek çok daha önemli konular vardı. Örneğin; sevgilisinin olup olmaması gibi...
Belime yerleştirilen el ile irkildim. Düşüncelerim toz olurken elin sahibine döndüm. Sanki sıradan bir hareket yapmış gibi hiç istifini bozmadan ilerleyen Çağatay beklemiyordum tabii. Çıkış zili çalalı neredeyse bir saat olmuştu ve okulda ben ve Çağatay'dan başka kimse kalmamıştı. Bu yüzden Çağatay'ı görmem şaşırtıcı değildi.
Ama belimdeki el? Biz bu kadar samimi değildik ki. Ayrıca bizi izleyen bir çift göz vardı. Bu hareketi kafamı karıştırırken kapıdan dışarı çıkmıştık. Hakan'ın arabası tüm ihtişamıyla Çağatay'ın arabasını gölgede bırakıyordu. Hattâ neredeyse ben bile dönüp bakmayacaktım.
Çağatay'ın belimdeki elini tutup aşağıya indirdim. Sonra da tamamen ona dönüp "Teşekkür ederim benimle beraber beklediğin için, " dedim.
Sanki bugün tanışmıştık Çağatay'la. İlk bıraktığı izlenimden eser kalmamıştı. Okulun sahibi gibi havaları vardı, bir de Mert'le bizi konuşurken gördüğünde yanımıza gelip ortama huzursuz bir hava bırakmasından dolayı ne yalan söyleyeyim biraz gıcık olmuştum. Ama Hakan'ın gelmediği bir saatlik süre zarfında onu yeniden tanımıştım.
Şu an düşüncelerim şu yöndeydi; değil gıcık olmak, gıcık olma ihtimali bile komik geliyordu. Gıcık olunacak hiçbir yönü yoktu, sıradan biriydi. Kötü bir alışkanlığı yoktu, sigara ve alkol dışında. Ama bunları pek dert etmiyordum açıkçası. Sigarayı zaten ben de içiyordum, alkolü de çok sık kullanmadığını belirtmişti. İlkokula giden dünyalar tatlısı bir erkek kardeşi vardı. Telefonundan kardeşinin bir fotoğrafını göstermişti ve Çağatay'a ne kadar benzediğini tespit etmiştik. Derslerle fazla arası yoktu. Hattâ geçen sene sınıfta kalmaktan zor yırtmıştı. Galatasaray'lıydı. Haftasonları spora gidiyordu ve yemesine içmesine dikkat ediyordu.
"Ne demek canım," dedi destek olurcasına kolumu tutarak. "Seni koca okulda yalnız bırakacak değildim ya."
"Keşke bıraksaydın," diyen tanıdık bir erkek sesi duyuldu. "Daha güvenli olurdu."
Mekanik bir hareketle sesin geldiği tarafa kafamı çevirdim. Hakan tam arkamda, kaşlarını çatmış Çağatay'a bakıyordu. O korkunç bakışların bana kaymaması için hemen önüme dönüp tedirgin bakışlarla Çağatay'a bakmaya başladım.
"Bak Ceren," dedi alayla. "Aynı Hakan'dan bahsediyormuşuz."
Evet, şu an kesinlikle ikna olmuştum. Hakan Çağatay'la tanışıyordu, Çağatay da Hakan'la. Buraya kadar sorun yoktu zaten. Ama bahsettiğimiz Koray'ın aynı Koray olması şaşırtıcıydı. Tamam, abim argo kelimeleri çok sık kullanan, kavgaya girişken, haksızlığa gelemeyen bir kişilikti. Ama en fazla yumruk atardı herhalde, bıçak? Ben hiç ihtimal vermiyordum. Ki bana göre basit bir şey de değildi. Bu dedikodunun aslı varsa büyük bir hayal kırıklığına uğrardım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TAKINTI
Teen FictionOna hiç sarılamamıştım mesela. Hiç elini tutamamıştım. Hiç öpememiştim. Hiç koklayamamıştım. Hiç sevdiğimi söyleyememiştim. Hiç dokunamamıştım. Hiç beraber uyuyamamıştık. Hiç saçlarıyla oynayamamıştım. Hiç dizlerine yatamamıştım. Hiç özlediğimi söy...