Korku, endişe, kaygı, hüzün, utanç, merak, pişmanlık...
Kapının önünde hareketsiz kalan karanlık adamdan, bana yansıyan duygular bunlardı. Düşündükçe dibe batıyordum. Bu olayın telafisi yoktu. Ne diyecektim? Nasıl bir açıklama yapacaktım?
Hakan'ı her gördüğümde kanat çırpmaya başlayan bir düzine kelebek, göğüs kafesimde kendilerine bir mezar kazmış, oraya kendilerini gömmüşlerdi.
Etrafta bizi izleyen gözler, beni delice öpen Çağatay'ın dudağı.
Bu olaydan nasıl kurtulabilirdim? Hakan'ın zihninden bu görüntüyü nasıl silebilirdim? Başka bir dünyaya ışınlanmak istiyordum. Başka bir bedene, başka bir hayata, başka bir ana sızmak istiyordum. Ben şu an ben olmak istemiyordum. 'Keşke' kelimesi vardı ya, hayatımda ilk defa ardından bu kadar kelime sürükleyebileceği bir ana şahit olmuştu.
Keşke bu oyunu hiç oynamasaydım.
Keşke Çağatay'ı hiç öpmeseydim.
Keşke tarihten bugünü silebilseydim.
Keşke Hakan bu ana şahit olmasaydı.
Ne garipti değil mi? Ben bulunduğumuz son bir saate ölesiye lanet ederken, kim bilir kimlere en mutlu anını yaşatmıştı? Hayat zaten bu değil miydi? Birimiz mutlu iken, diğerimiz mutsuzduk. Hepimizin aynı anda gülümsemesi imkansızdı, hepimizin aynı anda ağlaması gibi. Şu an içinde bulunduğumuz zaman dilimini ileriye sarmak istiyordum. Ya da geriye. Ama kesinlikle akrep ve yelkovanın şu an gösterdiği rakamları reddediyordum.
Ama şunu da biliyordum ki, nefret etmek, istememek veyahut pişman olmak, bunların hiçbiri bana yardımcı olamazdı. Yardımcı olabilecek biri varsa, o da yine bendim. Zamanın bir an önce akıp gitmesini, bu sahnenin çabucak silinmesini istiyorsam, bu yine benim elimdeydi. Mantıklı bir açıklama, soğukkanlılık ve sakinlilikle, duygularımı bu işe karıştırmadan, bu olaydan sıyrılabilirdim.
Sağ elimi saçlarımın arasından geçirip, ensemde bulunan Çağatay'ın eliyle buluşturdum. Parmaklarımı parmaklarına kenetleyip hafifçe sıktım. Ardından elini aşağıya doğru kaydırmaya çalıştım. Ama onun ensemde baskı uygulayan eli, yerinden gram oynamıyordu. Ne yapmaya çalışıyordu? Zor durumda olduğumu görmüyor muydu? Tırnaklarımı etine gömdüm. Eli acıyla kasıldı ve sanki elektrik akımına uğramış gibi anında geri çekildi. Bunu fırsat bilip dudaklarımı ondan hemen kopardım ve kendimi geriye attım. Çağatay sonunda gözlerini araladı ve kesik kesik nefes almaya başladı. Benim de göğsüm kalkıp iniyordu fakat bunu hissedemeyek kadar uyuşmuştum.
Ben sağ tarafa bakmaktan ısrarla kaçınırken, Çağatay oradaki karanlık adamın varlığını yeni fark etti ve kafasını o yöne çevirdi. Hakan'ın yüz ifadesini görecek kadar cesaretim yoktu fakat Çağatay'ın suratının şekilden şekle girmesiyle az çok tahmin edebiliyordum. İlk önce ilgisizce baktı, ardından Hakan olduğunu idrak etmesiyle gözleri büyüdü, ağzı aralandı. Afalladığını çok rahat gözlemleyebiliyordum.
Ne çemberi oluşturan diğer halkalara bakabiliyordum, ne de sağ tarafımdaki karanlık adama. Kitlenmiş gibi Çağatay'a bakıyordum. Sağ tarafımda takip edemeyeceğim bir hızda hareketlilik gelişti ve eş zamanlı olarak Çağatay'ın gözleri dehşetle daha bir büyüdü. Benim yanıma mı geliyordu acaba?
Çağatay'ın yakasına sarılan iki adet el ve sinirden boynundaki damarları belirginleşmiş Hakan birden kadrajıma girdi.
Korkmalı mıydım? Korkmuyordum. Hiçbir şey hissetmiyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TAKINTI
Fiksi RemajaOna hiç sarılamamıştım mesela. Hiç elini tutamamıştım. Hiç öpememiştim. Hiç koklayamamıştım. Hiç sevdiğimi söyleyememiştim. Hiç dokunamamıştım. Hiç beraber uyuyamamıştık. Hiç saçlarıyla oynayamamıştım. Hiç dizlerine yatamamıştım. Hiç özlediğimi söy...