"Senden ne kadar özür dilesem az..."Yaklaşık yarım saattir gözümü ileriden alamadığım gibi bunu söylerken de uzaklara dalmış, nereye baktığımı bile bilmediğim bir yere odaklanmıştım. Okul bahçesinde bulunan banklardan birinde oturuyor, sakin sakin muhabbet ediyorduk. Ilık ılık esen rüzgar saçlarımızı okşuyordu. Rahatlamış ve gevşemiştim. Onunla beraberken bedenen ve zihnen dinlendiğimi hissediyordum.
"Hiç sorun değil Ceren, gerçekten..." diye cevap verdi. "Bana o kadar vakti ayırman bile çok mutlu etti. Ayrıldıktan sonra aramızda bir selamlık dahi muhabbetin kalmayacağını düşünmeye başlamıştım."
"Evet," dedim bakışlarımın daldığı noktaya gözlerimi kısarak. "Ayrıldıktan sonra, çok kısa bir süre aramız epey açıldı ama bu senden kaynaklı değildi. Ben ayrıldığımız andan itibaren seninle sohbetimi devam ettirme taraftarıydım. Yanlız... okulda olduğum zamanlar pek kendimi buraya veremedim bir zaman. Kafam doluydu. Farklı günler geçirdim ve... sana vakit ayıramadım." Bu konuşmayı onun beni kantin kapısında görmezden gelip ağlattığı günü yok sayarak yapıyordum.
"Biliyorum..." dedi. "Seni yakından tanıyorum. Kafanın dolu olduğu uzaktan o kadar anlaşılıyor ki... Son zamanlarda ne zaman seni görsem kaşların çatık, bir şeyler düşünüyorsun. Bunların ne olduğunu sana sormayacağım. Eğer istersen anlatırsın zaten. Ama kendini üzmemen gerektiğini rahatlıkla söyleyebilirim. Dünyanın en büyük derdi olsa dahi geçiyor, inan. Ömür geçiyor, o nasıl geçmesin..."
Ruhsuz bir şekilde gülümsedim ve ona çevirdim kafamı. Tam konuşmaya başlayacakken, "Heh!" dedi o da gülerek. "Gül biraz. Kaşlarını çatmanı hiç sevmiyorum."
Daha çok güldüm. "Beni senin kadar düşünen var mı acaba... Çok teşekkür ederim." Kısa bir süre sustuk. Ardından ben devam ettim. "Zor şeylerle uğraşıyorum ama dediğin gibi, geçecek. Elbet geçer... Ben dün yaptığım ayıbı düzeltmek istiyorum. Tekrar özür dilerim. Daha partinin yarısına gelemeden eve döndüm... ama cidden seninle hiçbir alakası yok. Eşlik edemeyecek durumdaydım sadece."
Biraz ciddileşerek, "Saçmalama ya," dedi samimiyetle. "Aptal bir parti işte. Benim de aşırı derecede keyif aldığım söylenemezdi. Eve geldim ve dinlendim, artık özür dileme."
Daha fazla ısrar manasız kaçacağından, "Peki," dedim ve kafamı önüme eğerek parmaklarımla oynamaya başladım.
Dirseğini bankın sırtlığına yaslayıp yüzünü avucuna yerleştirdi ve tebessümle beni izlemeye başladı. Kafamı kaldırıp ona baktım ve ben de güldüm. "Ne?"
"Dün çok güzel olmuştun..."
"Teşekkür ederim," dedim şımararak ve aynı onun gibi dirseğimi banka, yüzümü elime yasladım. Şimdi yüzlerimiz daha yakın ve aynı hizadaydı. "Ama kabul et... benden başka bir sürü güzel kız daha vardı," diye konuştum ağzından laf almak ister gibi.
"Sana yalan söylemeyeceğim," dedi kaşlarını yalandan çatarak. "Sen yanımda yokken kızları baştan sona inceliyorum, süzüyorum, bir sürü şey düşünüyorum ama... sen yanımdayken... sanki hipnotize olmuş gibi sadece sana odaklanıyorum." Yanlış anlaşılmayı reddeden bir tavırla, "Tabii bunlar ayrıldıktan sonrası için geçerli," diye açıkladı.
Aksini zaten aklımdan bile geçirmediğimden hemen, "Biliyorum, anladım," dedim kafamı sallayarak. "Zaten aksini söylesen inanmazdım. Erkeksiniz sonuçta... Bakmadan duramazsınız. En azından yalan söylemiyorsun."
"Bir şey daha itiraf edeyim mi?" diye sordu.
"Et," dedim düşünmeden.
"Bir sürü kızla en küçük bir tetiklenmede bile temasın had safhaları aklımdan geçerken... seni hiç bu şekilde düşünemedim."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TAKINTI
Teen FictionOna hiç sarılamamıştım mesela. Hiç elini tutamamıştım. Hiç öpememiştim. Hiç koklayamamıştım. Hiç sevdiğimi söyleyememiştim. Hiç dokunamamıştım. Hiç beraber uyuyamamıştık. Hiç saçlarıyla oynayamamıştım. Hiç dizlerine yatamamıştım. Hiç özlediğimi söy...