Ani bir sarsıntıyla gözlerimi açtım. Uçağımız Heathrow havalimanına inmişti. Uçakları pek sevmediğimden cam kenarını Niall'a vermiştim. O da bu durumdan hoşnut bir şekilde kabul etmişti ve yolculuğumu omzunda uyuyarak geçirmiştim... "Hey bak geldik!" Dedi Niall kocaman gülümsemesiyle.
Onun bu haline gülerken yavaşça kafamı salladım. "Paul'ü aradım bizi o alacak, direk eve mi gitmek istersin, yoksa?" Dedi gezip gezmek istemediğimi sorarcasına.
"Ah eşyalarımı bıraksam iyi olur. Sonra bana rehberlik edebilirsiniz bayım." Onaylandıktan sonra yerimizden kalktık ve uçaktan inmek için kapıya doğru yürüdük.Eşyalarımızı aldıktan sonra bizi bekleyen Paul'ün yanına gittik. Hiç oyalanmadan arabaya bindik ve yola koyulduk. Açıkçası güzel bir havası vardı şu ana kadarki gözlemlerime göre. Yaz mevsimine rağmen sadece biraz kapalıydı ama bu da alışık olduğum bir şeydi. Londra'nın yağmurunu bilmeyen yoktur herhalde.
Araba durduğunda yine ve yine daldığım derin, acı veren düşüncelerimden sıyrıldım. Niall telefonuyla uğraşıyordu. Arabadan inmek üzere harekete geçtiğimizde Niall, "çocuklarla konuşuyordum. Akşam gelecekler." Dedi. Saate baktım. Saat 5.30 a geliyordu. Üstümde hissettiğim yorgunluk gezme işini yarına bırakmamı söylerken Niall'a döndüm. "O zaman rehberlik işi yarına kalsın." Dedim. "Tamam olur. Hem dinlen." Diyerek beni onayladı.
Niall'ın evi şehirden biraz uzak sakin bir yerdeydi. Oldukça hoş ve büyüktü. Henüz ne kadar kalacağımı bilmiyordum. Yanımda yalnız bir haftalık eşya getirmiştim. Daha fazlası için yine İrlanda'ya dönmem gerekecekti. Niall'ın burda kaldığım sürece benim kullanacağımı söylediği odaya, getirdiklerimi yerleştirmem en fazla yarım saatimi almıştı. Kalacağım oda daha çok beyaz renkle dekore edilmişti. Yatağın sağ tarafında dışarıdaki yeşilliğe bakan büyük bir cam vardı ve önüne atılmış iki deri koltuk. İşlerimi tamamladıktan sonra koltuklardan birine oturarak dışarıyı izlemeye başladım. Ne zaman yalnız kalsam yine aynı his geliyordu. Çenem titremeye başlıyor, gözlerim doluyordu. Ben ne kadar düşünmemeyi denesemde yalnız kaldığım her zaman bu böyleydi. Dizlerimi göğsüme doğru çekerek başımı üstlerine koydum. Yaşadıklarım, bana yapılanlar ağır geliyordu ve asıl beni üzende haketmediğim halde bunları yaşamış olmamdı. Kafamı kaldırarak derin bir nefes aldım. O ana kadar gözlerimden akan yaşların farkında bile değildim. Rahat bir şeyler giyme kararıyla yerimden kalkıp dolabı açtım. Getirdiklerim arasından üstüme oldukça güzel oturan, genellikle yatarken giymeyi tercih ettiğim siyah kısa şortumu çıkardım. Üstüme giydiğim yapışan siyah atletimle oldukça uyum içindeydiler. Görüntümden memnun bir şekilde aşağı Niall'ın yanına gittim. "Hey Niall! Acıktım da ben şey..." Dedim masum bir kedi gibi görünmeye çalışırken. "Çocuklar birazdan gelir güzelim, pizza almalarını söylemiştim." Bu çocuk beni nasıl mutlu edeceğini biliyordu. Gözlerime dikkatle bakıp, "sen umarım ağlamadın?" Diye sordu. "Ah hayır, sorun yok." Dedim ufak bir gülümsemeyle onu endişelendirmemek adına. "Aferin kızıma." Daha sonra oturduğu yerde telefonuyla uğraşmaya başladı. Kalkıp kapının oradaki geniş aynaya doğru yöneldim. Uzun düz kahverengi saçlarım fazlasıyla sıcaklamama sebep olduğundan yukarıdan bol bir atkuyruğu yapmıştım. Biraz akmış rimelimi de elim yardımıyla temizledikten sonra kapının zil sesiyle Niall'a döndüm. Kapıyı açtığımızda ellerindeki pizza kutularıyla gülümseyen bir Liam ve arkasında diğer çocuklar vardı. Kutuları Niall'a devrettikten sonra bana dönüp, "Hey merhaba!" diyerek sarıldı. Pekala bunu beklemiyordum. Liam'la tanıştıktan sonra arkasından Kirli sakalı ve uzun saçlarıyla adını hep karıştırdığım çocuk içeri girdi. "Louis?" Dedim adını doğru bilip bilmediğimden emin olmaz bir yüz ifadesiyle. "Evet." Dedi kocaman gülümsemesiyle. "Niall senden çok bahsetti." Dedi arkadan Zayn. Sırıtarak ona da sarıldıktan sonra bir eksiklik farketmiştim. "Şey siz beş kişi değil miydiniz?" Dedim Niall'a dönerek. Niall Zayn'e sorar ifadeyle bakarken, "asi çocuk nerede?" Diye ekledi. "Burada." Dedi oldukça boğuk bir ses. O ana kadar verandadaki direklere yaslanmış uzun boylu ve bacakları Tanrı şahidim olsun ki benimkilerden güzel olan çocuğu farketmemiştim. Kollarını birbirine dolamış , yüzündeki bilmiş gülümsemesiyle bana bakıyordu. O an onu baştan aşağı süzdüğümü farkederek kıpkırmızı kesildim. Bunu o da farketmiş olacak ki yüzündeki gülümseme daha da büyümüştü. Yavaşça bize doğru yürüyerek önümde durdu. Elini uzattı. Gözlerimi muhteşem yeşillerinden ayırıp eline doğru baktım. Tanrım elleri çok büyü - ah neler düşünüyordum ben böyle. O an öylece donakalmıştım. Sonra kendime, uzattığı elini sıkmam gerektiğini hatırlattım. "Darcy." Dedim tekrar gözlerine bakıp gülümsemeye çalışırken. Neredeyse omuzlarında olan kıvırcık dalgalı saçları, gamzeleri ve yeşil gözleri muhteşem bir uyum içindeydi. Yüzündeki o çarpık gülümsemesiyle, "Harry." Dedi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
UNEXPECTED
FanfictionAkan göz yaşıma engel olamadan arkamı döndüm. Yüzünü görmek bana acı veriyordu. Öfke. Hüzün. Hayal kırıklığı. Bütün duygularım birbirine karışmıştı. Koluma değen eliyle düşüncelerimden sıyrıldım. "Darcy, seni seviyorum. Lütfen beni dinle..." Demişti...