Bölüm-19

45 6 0
                                    

"Hazır mısın Darc?" Diye seslendi Niall aşağıdan. Aynada kendime son bir kez bakıp, görüntümden memnun bir şekilde aşağı indim.

"Hazırım!" Diye cıvıldadım Niall elini uzatıp şaşkın gülümsemesiyle bana bakarken.

"Çok güzel olmuşsunuz Bayan Dean. Styles sizi beğenecek." Pis pis kıkırdadığında gözlerimi devirdim. Kafeden beridir aynı gülüş yüzündeydi ve bana böyle bakmaktan vazgeçmemişti. Evet, tatlı ve ayrıca komik gözüküyordu ama utanmama engel olmuyordu bu. Aklımdaki tek soru ise Harry'nin benden hoşlanma fikriydi. İmkanı var mı böyle bir şeyin? Ah her neyse...

Bara geldiğimizde Niall arabayı durdurdu ve dışarıyı işaret etti.

"Arabadan indiğimizde flaşlar patlayacak. Elimi tut ve beni takip et ve ah bir de kör olmak istemiyorsan kafanı eğ." Sırıttı.

"Pekala ama elini tutsam çılgın hayranlar yanlış anlamazlar mı?" Dedim kaşlarımı hafif kaldırarak. Ama öyleydi. Hakkımda kötü şeyler konuşulsun istemezdim ki zaten yeterince dedikodu dönüyordu ve Niall en ama en yakın dostumdu. Çok mu düşünüyorum?

Dudaklarını birbirine bastırarak işaret parmağını havaya kaldırdı.

"Doğru. Sadece beni takip et." Dedi emniyet kemerini çözerken. Kendi tarafından inip benim tarafıma yürüdüğünde onu izliyordum. Gelip kapımı açtığında oldukça gerilmiştim çünkü bilirsiniz, şu flaşlar falan pek alışık olmadığım şeylerdi. Arabadan indiğimde Niall'ı takip ederek barın kapısına doğru yürüdüm. Gerçekten patlayan flaşlar kör ediciydi ve kafanızı eğmek sizin lehinizeydi. Bağırtılar ve çığlıklardan bahsetmiyorum bile. Sonunda başarıyla bara girdiğimizde, Niall bana dönüp ilerideki boş koltukları işaret etti. Yerden bir adım yüksekliğiyle, hilal şeklindeki büyük koltuk ve ortasındaki sehpayla VIP bölümü olduğu her halinden belliydi. Pek bar kültürüm yoktu. Genelde pek içmezdim de. Ah görmemiş değilim tabii, ama burası cidden harika tasarlanmıştı.
Koltuğun bir ucuna oturup, ufak çantamı masanın üstüne koydum.

"Diğerleri geliyor." Dedi Niall barın girişine doğru bakarak. Kafamı o yöne çevirdiğimde Harry'le göz göze geldik. Ve Harry'nin koluna sımsıkı yapışmış, onun gergin suratının aksine etrafa gülücükler saçan Kendall. Tanrı aşkına!
Sahi, Harold neden bu kadar gergin gözüküyordu ki?

Çocuklar yanımıza gelip yerlerine oturdular. Yanımda Niall, karşımda Kendall ve onun yanında Harry vardı. Lou ve Liam ise sevgilileriyle Harry ve Niall'ın arasında oturuyorlardı. Gözümü Harry'nin omzuna yatmış Kendall'dan bir an önce almalıydım.

"Ve işte beklenen an!" Dedi Louis bir bana bir sevgilisine bakarak.

"Ben Eleanor." Dedi kız gülümseyerek. Kahverengi dalgalı saçları ve içten gülümsemesiyle oldukça güzel gözüküyordu. Gülümsemesine karşılık vererek uzattığı elini hafifçe sıktım.

"Darcy."

"Ve bende Danielle." Dedi Liam'ın sevgilisi. Kıvırcık saçları oldukça tatlıydı ve kızlar fazlasıyla güzeldi. İsimlerini daha önce duymuştum ama pek hatırladığım söylenemezdi.

"Çok memnun oldum, uzun zamandır bunu bekliyordum." Dedim kıkırdayarak.

"Ah evet, biz de!" Dedi Danielle aynı şekilde.

"Artık yalnız değilsin." Diye ekledi Niall.

Masanın başına gelen iki kızla hepimiz o yöne döndük. Kızlar muhtemelen 18-19 yaşlarındaydı fakat giydikleri elbiselerle rahat 21-22 gösteriyorlardı. Kızlardan biraz kısa olanı,

"Merhaba çocuklar, ah şey sizin büyük hayranızız da, fotoğraf çekilebilir miyiz acaba?" Diye sordu çekinerek. Çocuklar onayladığında Niall'ın geçmesi için yerimden kalktım.

Herkes poz için yerini almıştı.

"İsterseniz çekebilirim." Gülümseyerek kızlara baktığımda, minettarca telefonu bana uzattılar. Bir iki adım gerileyerek hepsini kadraja aldım ve fotoğraflarını çektim. Kızlar çok mutlu gözüküyorlardı. Eh, kim olmazdı ki. Telefonu almaya gelen kız bana teşekkür ettiğinde gülümsedim.

"Sen Niall'ın arkadaşı mısın?" Diye sordu diğeri.

"Ah evet, bebekliğimizden beri tanışıyoruz." Dedim hafifçe gülümseyerek.

"Bu harika!"

Kızlarla biraz sohbetten sonra yerime geçtim. İçki sipariş etmişlerdi. Harry geldiğinden beri hiç konuşmamıştı ve sürekli parmağındaki yüzüklerle oynuyordu. Kendall ise hala aynı pozisyonundaydı. Fazla rahatsız edici...

Harry

Bara yalnız gelmek istiyordum. Kendall'a görülmek istemiyordum ve Darcy'le birbirlerinden nefret ettiklerini de biliyordum. Kendall'la olan varla yok arası ilişkimi bitirmeliydim ama günlerdir nasıl yapacağımı düşünüyordum. Anlamsızca, bunu düşünüyordum. Halbuki bir 'bitti' dememe bakardı. Fakat üzüleceğini biliyordum çünkü bana aşık olduğunu her fırsatta söylüyordu. İşte bu yüzden en başta Lou'yu dinlemeliydim. Sadece bir başkasını düşünmemek için sevmediğim bir insanla beraber olmamalıydım. Duygularıyla oynamış olacaktım ve aklım çok karışıktı.

Kendall kafasını omzumdan kaldırıp kulağıma doğru fısıldadı.

"Bu kız neden gittiğim her yerde?" Ona böyle hitap etmemeliydi. Bunu ne zaman yapsa sinir vücuduma akın ediyordu. Ve şu an da tam olarak böyle olmuştu. Sertçe elimi masaya vurduğumda aniden bana yasladığı vücudunu geri çekti. Masadaki gülüşmeler ve sohbetler de aniden durmuştu. Hepsinin gözü üstümdeydi. Yavaşça Kendall'a dönüp sıktığım dişlerimi hafifçe gevşettim.

"Dikkat et, Kendall." Dedim resmen tıslayarak. Yerimden kalktığımda, bacaklarını sola kaydırarak geçmeme izin verdi. Suratı resmen bembeyazdı. Adımlarımı barın arka kapısına yönlendirip, temiz hava almaya karar verdim. Kendall en başında buraya gelmek için ısrar ettiğinden beri sabır topluyordum. Ve Darcy... Onunla konuşamamıştım bile. Kim bilir neler düşünmüştü.

Dışarı çıktığımda soğuk hava yüzüme çarptı. Göğsünü iliklemediğim gömleğim ürpermeme sebep olmuştu. Nefesimi bıkkınlıkla verirken sırtımı soğuk duvara yasladım. İçerideki yüksek sesli müzik biraz olsun kesilmişti.

"Harry?" Dedi tanıdık ses. Ve işte... Darcy...

Yavaşça yana döndüm. Endişeli gözüküyordu. Kararsız adımlarıyla yanıma gelip, aynı şekilde sırtını duvara doğru yasladı. İkimizde karşı duvara bakıyorduk.

"Onu seviyor musun?" Dedi sessizliği bozarak. Birden başımı ona çevirdim. Kısa bir süre sonra ise o da bakışlarını bana çevirdi. İşte. Göz gözeydik...

"Çünkü eğer seviyorsan..."

"Eğer seviyorsam ne?" Cümlesini bitirmemişti.

"Bunu bilmeliyim." Dedi bakışlarını ellerine indirerek.

Yavaşça karşısına geçtim. Başımı onun hizasına indirip, çenesinden tutarak bana bakmasını sağladım.

"Çok güzelsin." Aramızda bir karış kadar mesafe vardı.

Dediğim karşısında gözlerini kapatıp, başını duvara doğru yasladı. Hafifçe yutkunup tekrar gözlerimin içine baktı. Aramızdaki mesafe daha da azalmıştı bu sefer.

"Cevabı bu değil." Dikkatle dudaklarını inceliyordum. Söylediği her kelimede dudaklarının kıvrılışlarını izliyordum. Ve bu oldukça kusursuzdu. Aramızdaki yakın mesafe geçen gün, Lou'nun bahçesindeki anımızı hatırlatmıştı bana.

Dudaklarına doğru yavaşça eğildim. Mesafe yok denecek kadar azken ellerini göğsüme koyarak hafifçe ittirdi. Bu pek beklediğim bir şey değildi. Ama çekilmeliydim, onu zorlayamazdım. Geri çekildiğimde tekrar göz gözeydik. Yüzündeki ifadeyi karanlıkta pek seçemiyordum ama daha çok üzgün gibiydi.  Merakla, kaşlarını havaya kaldırmış bana bakıyordu.

"Onu seviyor musun, sevmiyor musun?"

UNEXPECTEDHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin