Bölüm-14

47 6 3
                                    

Niall

"Demek yalnız bırakmak istedin Ni."

Louis sinsi gülüşüyle bana bakıyordu.

"Hey ne var bunda? Liam'ın fikri hoşuma gitmedi değil."

Liam zafer kazanmışçasına gülümsedi.

Sabah Darcy uyandığında, Harry'le ikisini yalnız bırakmak adına birkaç işim olduğunu geveleyip, evden çıkmıştım. İşim falan yoktu. Lou'nun evine gelmiştim ve her zaman yaptığımız gibi evin altını üstüne getirmiştik. Tabii buna en çok kızan Eleanor'du ve yarattığımız dağınıklığa tahammül edemeyeceğini söyleyip, kızlarla dışarı çıkmıştı. Ah evet... Ben de olsam edemezdim. Şimdi ise Zayn ve Harry dışında herkes burada.

Uyuşukça yerimden kalkıp mutfağa ilerledim. Karnım her zaman olduğu gibi acıkmıştı... Dolaptan aldığım mısır gevreklerini kaseye boşaltırken telefonum titredi. Diğer elimle telefonu açıp kulağıma götürdüm.

"Niall?"

Sesi endişeli ve telaşlı geliyordu.

"Neyin var Harold?"

"Da-Darcy..."

"Lanet olsun neler dönüyor?"

Kaseye mısır gevreğini boşaltmayı bırakıp Harry'e odaklandım. Garip konuşuyordu. Bir terslik varmış gibi...

"Darcy yok. Onu aradım, birkaç kez aradım ama ulaşamadım. Döndüğümde bıraktığım yerde de değildi. Tanrı aşkına nerede bu kız!"

Sesi iyice endişeli gelmeye başlamıştı. Nereye gitmiş olabilirdi? Telefonlarını neden açmıyor peki?

Bende telaşlanmıştım.

"Neredesin?" Gerilmiştim. Aklımdan bin bir çeşit senaryo geçiyordu ve tek dileğim bunların gerçek olmamasıydı.

"London Eye."

"Orada bekle. Çocukları alıp geliyorum."

Harry

Lanet biletleri alıp onu bıraktığım yere döndüğümde orada değildi. Etrafa bakınıp gözlerimle onu aradım. Muhtemelen buralardadır diye düşünüp, başta fazla telaşa kapılmamıştım. Üst üste aramalarıma cevap vermediğinde, asıl o zaman bütün vücudum gerilmişti. Hemen telefonumu çıkarıp Niall'ı aradım. Ona sahip olamadığım için belki bana kızacaktı ama yardıma ihtiyacım vardı.

Telefon görüşmemizden yaklaşık bir 20 dakika falan sonra Niall çocuklarla beraber olduğum yere gelmişti. Tek düşündüğüm böyle bir kalabalığın içinde en fazla başına ne gelmiş olabileceğiydi. Hepimiz ne yapacağımızı şaşırmış bir biçimde düşünüyorduk. Aniden çalan telefon sesiyle ortamdaki gerginlik bozuldu. Çalan telefon Ni'ye aitti.

"Bilinmeyen numara." Dedi çattığı kaşlarıyla bize bakarken.

"Evet?" Diye cevapladı aramayı.

Ne konuştuğunu duyamıyorduk fakat yüz hatları gittikçe daha da geriliyordu. Diğer elini sarılarına götürüp tuttuğu nefesini sıkıntıyla verdi.

"Lanet herif... Seni bulacağım." Diye mırıldanıp telefonu kapattı. Neler olduğunu anlamak istercesine hepimiz Niall'ı izliyorduk.

"Alex. Darcy onun yanında. Haydi kalkın çocuklar gidiyoruz." Dedi hızla yerinden kalkarak. Sinirlendiğimi hissediyordum.

Darcy

Ağırlaşan gözlerimi yavaşça aralamaya çalıştım. Eski ve oldukça döküntü bir odadaydım. Ortamı aydınlatan loş bir ışık vardı ve tek hatırladığım en son Thames Nehri'ni izlerken Harry'i beklediğimdi. Şu an nerede olduğuma ya da buraya nasıl geldiğime dair en ufak bir fikrim bile yoktu. Gözlerim tamamen açıldığında telaşla yerimde kıpırdandım. Oda oldukça küçüktü ve eski kokuyordu. Duvarların koyu yeşil boyası yavaş yavaş sökülmeye başlamıştı ve koyu krem rengi perdeler sonuna kadar kapalıydı. Yattığım iki kişilik yatak her hareketimde gıcırdıyordu ve bu gittikçe sinir bozucu bir hal alıyordu. Kapının ani açılmasıyla yerimden sıçradım.

"Günaydın bebeğim!"

"Benim burada ne işim var seni lanet herif!" Diye bağırdım hafif çatlayan sesimle. Zihnim yavaş yavaş olanları hatırlamaya başlamıştı. Psikopat eski sevgilim beni bayıltıp buraya getirmişti.

"Şşş sadece biraz konuşacağız..." Yavaş adımlarıyla üstüme yürüyordu ve her adımında daha da fazla korkuyordum. Ve bu daha da fazla büzülmeme sebep oluyordu. Biri beni buradan çıkarsın!

"Şu popstar bozuntusuyla ne işin var?" İmalı imalı gülümserken parmaklarını çenem ve dudaklarım arasında gezdiriyordu. Ondan iğreniyordum. Elini itip yataktan kalkmaya çalıştım.

"Bırak gideyim Alex!" Kolumu sertçe tutup yatağa oturtturdu ve ardından o da önüme oturdu.

"Ondan uzak durman gerektiğini söylemiştim..." Diye fısıldadı nefesini boynuma doğru verirken. Acilen ondan kurtulup buradan çıkmalıydım. Yoksa iğrenç şeyler yaşanacağından şüphem yoktu.

"Bunlar seni ilgilendirmez." Omuzlarından itip, onu kendimden uzaklaştırmaya çalışıyordum fakat yerinden oynamıyordu. Koyu sarı saçları alnına düşmüştü ve aramızdaki milimlik mesafe yüzünden oldukça rahatsızdım. Bu halime memnuniyetle gülümseyip dudaklarını dudaklarıma sürttü. Ani bir hareketle kendimi geri çektiğimde sinirle bana bakıyordu. Kapının arkasından biri ona seslendiğinde işaret parmağıyla beni göstererek,

"Sakın yanlış bir şey yapayım deme. Hemen gelirim ve sonra kaldığımız yerden devam ederiz." Dedi. İğrenç. Gözlerimi devirerek kafamı çevirdim. Odadan çıktığında etrafa bakınıp kaçış yolları düşünüyordum. Yerimden yavaş adımlarla kalkıp masanın üstündeki çantama ulaştım. Bir yandan da telefonumun içinde olması için dua ediyordum. Ve elimden geldiğince de ses çıkarmamayı deniyordum. Tanrı'ya şükür telefonumu almayı akıl edememişti. Sessizde kalmıştı ve şarjı bitmek üzereydi. Hızlı davranmalıydım. Nerede olduğumu bilmiyordum ama Niall'a konum atabilirdim. Çoktan merak etmiş olmalıydılar.

Konumumu atıp telefonu çantaya koyduktan sonra çantayı eski yerine bıraktım. Attığım mesajda hızlı olmaları gerektiği de yazıyordu. Çünkü az sonra göt herif odaya girdiğinde neler olacağını Tanrı bilir... Korkarak oturduğum yere daha da sindim. Kapı tekrar açıldığında nefesimi tutuyordum. Gözlerim yanıyordu.

Yanıma oturduğunda gözlerini gözlerime dikti.

"Sakın karşı gelmeye çalışma, senin için iyi olmaz bebeğim." O bilmişçe gülümserken anlamaz gözlerle hareketlerini izliyordum. Ellerini, belimi açık bırakan kazağıma götürdü.

"Çıkar şunu." Kesin ve kararlı çıkan sesi, gözlerimin iyice yanmasına sebep olmuştu. Düşündüğüm şeyi burada, bu lanet yerde bana yapmayacaktı değil mi? Biriken korkum gözlerimi doldururken, bir yaşın akmasına izin verdim. Kazağımı çekiştirip üzerimden çıkardığında ona engel olamamıştım. Her engel oluşumda bana zarar verme potansiyeline sahipti. Yaşlar gözlerimden bir bir akarken üzerimde sadece sütyenimle kalmıştım. Kollarımla sütyenimin açıkta bıraktığı göğüslerimi kapatmaya çalışırken içimden ona lanet ediyordum.

"Senden nefret ediyorum!" Sesim titremişti. Ağlamamak için kendimi zor tutuyordum ve bu boğazımın daha da acımasına sebep oluyordu.

"Şimdi pantolon." Dedi gülümsemesini büyütürken. Ellerini düğmelerime götürüp, fermuarı açtıktan sonra hızlı bir hareketle pantolonumu da üzerimden çıkardı. Yeri boylayan kıyafetlerime bakıp gözlerimi kapadım. Dizlerimi kendime çekip, vücudumu gizlemeye çalışıyordum. Islanmış yanaklarımı silerken bana yaklaştı. Kollarımı göğsümden çekip iki yanımda sabitledi. Gözlerini üzerimde hissedebiliyordum. Dudaklarını sütyenimden taşan göğüslerime bastırdığında kendime daha fazla engel olamayıp, hıçkırığımı serbest bıraktım. Kafamı çevirip ondan uzaklaşmaya çalışıyordum fakat elleriyle sabitlediği bileklerim buna engel oluyordu. Bir an duraksayıp geri çekildi. Üzerindeki tişört benimkilerin yanında yerini bulduğunda yüzündeki gülümseme iyice büyümüştü.

"Haydi yapalım şu işi."

UNEXPECTEDHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin