Güven... Bölüm 22

489 44 21
                                    

Arkadaşlarımmm hemen tatile girer girmez bu bölümü de bitirippp buraya ekledim. Söz vermiştim sizlere. Şimdi öbür bölüm aslında az okundu ama bekleyen dostlarımı da kırmak istemedim. Hemen yazdım yolladım. Oy ve yorum bekliyorum daha fazlaaaa lütfen bana yardımcı olun :) Sizler okuyorsunuz diye yazıyorum başka bir amacım yok. Bu bölümün aksiyonu az, gençlik olayları çok oldu. Öbür bölüm belki daha fazla aksiyon dolu olur. Aksiyon olayını abartmak istemiyorum biraz daha normal liseli havası vermek istiyorum. ama elimden geldiğince. Hadi okuyun bakalım. Bir hatamız olduysa affola. iyi okumalar... Oy ve yorum :)


Soğuk oda damarlarımı büzüştürürken, Lu-Han'ın yanık cildinde gezindi gözlerim. Kris hazırladığı karışımı sessizce onun üzerine boca ediyordu. Sesi çıkmıyordu zavallının. Zaten baygın bir durumdaydı. Jin Ae'nin eli yavaşça sırtımda kaydı. Ağlamamı bastırmam için yaklaşık kırk dakikadır böyle sırtımı sıvazlıyordu. Ama hıçkırıklarım bir türlü durmamıştı. O odadan çıkmadan beş dakika önce yaşlı kadın tekrar o kuma benzeyen şeyi Lu-Han'ın üzerine atmıştı. Neyse ki son anda Kris gelmiş bizi oradan çıkartmıştı. Sonuç olarak biz yine kurtulmuştuk ama büyük bir sorunumuz vardı; Lu-Han iyileşemiyordu ve şu an ağır yaralıydı.
Kris'in adını bile bilmediğim otlardan hazırladığı karışım bala benziyordu ama pek bir işe yaradığını söyleyemezdim. Bu sırada Lu-Han'ın acıyla ağzından bir inilti çıktı. Ağlamam ansızın durdu ve kulağımı onun dudaklarına yaklaştırdım. ''Ha-Na!'' Diyebildi dudakları da yandığı için kurumuş ve çatlamıştı.
''Buradayım, buradayım!'' Sesim panik ve heyecanla çıkmıştı. Kris ve Jin Ae'de öylece bize bakıyorlardı. Lu-Han'ın yanmış dudaklarında parmaklarım gezindi. Dudaklarının seğirdiğini gördüm. ''Merak etme iyi olacaksın!''
Lu-Han yatakta bir ölüden farksız yatıyordu. Benim ona kıyasla ıslak ve canlı dudaklarım onunkilerle buluşmadan önce bir an olsun tereddüt etmedi. Ona iyi geldiğim aşikardı. Ama sanırsam bu kez değil...
Dudaklarının kuruluğunu hissetmiştim bunun dışında hissedebildiğim pek bir şey olmamıştı. Lu-Han ruhunu da kaybetmiş gibiydi. Jin Ae omzumdan tuttu. Aceleyle ona baktım. ''Elini tutmanı istiyor olabilir!'' Derken Lu-Han'ın kıpırdayan parmaklarını gösterdi.

Yavaşça onun yanmış elini tuttum. Parmakları güçsüzce elimi sıkmaya çalıştı. Yine farkında olmadan gözyaşım onun derisinin üzerine düştü. ''İşe yarıyor!'' Kris heyecanla omzumdan tutup yanıma diz çöktü. ''Gözyaşların onun ilacı!'' Lu-Han'ın derisi ağır ağır eski halini alıyordu.
Evet, bunu biliyordum. Ama olay da bu ya ağlayamıyordum! Gözlerimi sıkıca yumdum. Tek bir damla... Tek bir damla göz yaşı bile akmadı!
''Yapamıyorum!'' Derken paniği bütün hücrelerimde hissettim. ''Tamam, sorun değil.'' Dedi Kris bir ağabey edasıyla beni sakinleştirmek için. ''Hadi onları yalnız bırakalım.'' Dedi Jin Ae, Kris'i kolundan tutup odadan dışarıya çıkarırken.
Lu-Han ile tekrar baş başa kaldığımız da onun yanmış, buruşmuş yüzüne baktım. Biliyordum açsa o güzel gözlerini tekrar baksa bana ceylan gibi her şey eskisi gibi olurdu. Ne yapacaktım? Bak işe yarayan tek şey göz yaşlarımdı. Ve ben her zaman boş boş ağlarken şimdi ağlayamıyordum! İşe yaramazın tekiydim ben!
''Özür dilerim, benim aptallığım değil mi?''
Lu-Han beni duymayacak kadar kötüydü. Az önce oynayan parmakları da artık oynamıyordu. ''Oraya gitmeyelim demiştin! Ama ben yine inat ettim.''
''Özür dilerim Lu-Han! Seni sevdiğim için, çok aşık olduğum için. Başını her zaman belaya soktuğum için.''

Ve işte olmuştu, gözyaşlarım usul usul gözlerimden süzülüp onun derisine karışmıştı. Tüm vücudu yanıklar içindeydi daha çok ağlamam gerekiyordu daha çok!

Yaklaşık bir saat...

Durmadan ama hiç durmadan ağladığım tam bir saat olmuş olmalıydı. Lu-Han'ın her hücresine yetecek kadar ağlamış olmalıydım. Önce yüzünden başlamıştım ve sonra tüm vücuduna. Parmaklarımla gözyaşlarımı bir ilaç gibi dağıtmıştım.
O da zaten yavaş yavaş kendisine geliyordu.
Kendimi çok sıktığımdan olmuş olmalıydı kafamda ki damarlar çekiliyordu. Dişlerimi birbirine bastırmış, avuçlarımı sıkmış ve tırnaklarımı derime geçirmiştim. Bacaklarım uyuşmuştu ve göz pınarlarım kurumuştu tam anlamıyla. Artık bulanık görmeye başladığım da Lu-Han yavaşça uyandı.

''Ha-Na!'' Sesi panik doluydu. Yatağından doğrulup omuzlarımdan tutmadan önce ben çoktan yatağın yan tarafına devrilmiştim. Vücudum kaskatıydı.
Son duyabildiğim onun adımı bağırışıydı.
....
Kendime geldiğim de avuç içlerimin bir sargı beziyle sarıldığını fark ettim. Sanırım tırnaklarımı avuç içlerime fazla batırmıştım.
Odanın yapay ışığı göz bebeklerime değince acıyla tekrar gözlerimi yumdum. ''Işıkları kapa.''
Lu-Han'ın emreden sesi tok ve güçlü çıkmıştı. Işıklar kapanınca oda kapkaranlık oldu. Rahatsızca yattığım yerde kıpırdandım. Yastıktan yükselen koku başımı döndürmüştü. Lu-Han'ın kokusuydu bu. Bu onun yatağıydı.
Gözlerimi tekrar açtım. Bir süre yanan gözlerim hiçbir şey göremedi ama karanlığa alışınca ilk görebildiğim başımda oturan Lu-Han oldu.
''Lu-Han!''
Adını söyleyince gülmekle ağlamak arasında bir sesle haykırdı. ''İyi misin?'' Dedi eskisi gibi yumuşak elleriyle yüzümü kavrarken.
Gülümsedim. ''Hiç olmadığım kadar.''

Lu-Han alnını benim alnıma dayadı ve bir süre üzerimde soluklandı. Bu beni gülümsetmişti. Yüzü inanılmaz derece de düzelmişti sanki hiç yanmamış gibi.
''Sen benim mucizemsin.'' Diye mırıldandı. Sıcak nefesi yüzüme karıştı. Ve sonra dudaklarını dudaklarıma bastırdı. Bu kez o ruhu hissetmiştim. Biliyordum Lu-Han iyiydi.
Orada dikilmiş bizi izleyen Kris ve Jin Ae'nin varlığını unutamamıştım. O yüzden Lu-Han'ı göğsünden biraz ittirdim. O da zaten benden ayrıldığında gülmeye başladı.

...

O gece babam fark etmeden eve girdim. Lu-Han'da elbette ben eve girdikten sonra odamın camından içeriye girdi.
Üzerime aceleyle değiştirip yatağıma girdim. ''Bir daha bunu yapma.'' Dedi Lu-Han yanıma usulca uzanırken.
Başımı onun göğsüne koydum. ''Sorun değil.''
''Kendini öldüreceksin bir gün.'' Diye ikaz etti.
''Gerekirse-''
''Benim yüzümden ölmeyeceksin.'' Beni susturunca bu konu da çok üstüne gitmemeye karar verdim.
Zaten yeterince boktan şeyler yaşıyorduk birde onun canını bu şekilde sıkmak istemiyordum.
''Şimdi ne yapacağız?''
''Hayatımıza kaldığımız yerden devam edeceğiz!''

Tam bu sırada aşağıdan gelen sesle irkildim. Bir kadın kahkahası bütün evi doldurmuştu. Yatağımdan fırladım ve odamın kapısını açtım.
''Hwa Young. Ha-Na uyanacak!'' Babamın sesini duyunca öfkeden deliye döndüm. ''O kadının burada ne işi var?'' Diye söylendim. Lu-Han gözlerimin içine baktı. ''O kadın kim?''
''Sehun'un annesi! Müstakbel üvey annem.'' Tüm bunları tükürür gibi söylemiştim.
Lu-Han hayretle bana bakıyordu. Kolumu tuttu ve beni odama sürükledi. ''Ya bırak!''
''Ha-Na! Sakin ol. Ne yapacaksın ki aşağıya inip?''
''Ona haddini bildireceğim. Ne demek bu saatte eve gelmek? Belli ki sarhoş da!''
''Ha-Na bu sadece babanı utandırır.''
''Utansın!'' Derken sesim yükseldi.
Lu-Han'I hafif ittirip tekrar kapıya yöneldim. Ama o bu kez beni belimden yakalayıp kolayca yatağıma götürdü. ''Lu-Han bırak!''
''Öfkeyle karar alma.''
Kadının kahkahası bir kez daha kulaklarımı yakarken ellerimle kulaklarımı kapadım. ''Babam bunu nasıl görmez ya nasıl?''

KONTROL Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin