GERİ Bölüm 36

297 34 7
                                    

Arkadaşlar farkındayım uzun süredir bölüm eklemiyorum, öncelikle çok özür dilerim. Ama pek yaratıcı günlerimde değildim. Kendimi sıkıp kötü bir bölüm yazacağıma biraz beklemeyi tercih ettim. tatildi oydu buydu derken de epey geçmiş üzerinden. Sizlerden tekrar özür dileyerek yb'yi yüklüyorum bu gün. Diğer bölüm umarım en kısa zamanda gelir. Aklımda güzel fikirler var. İyi okumalar, oy ve yorum mutlaka bekliyorum. Motivasyon için :)




   Büyük havuz faciasının ardından tam iki hafta geçmişti. Hayatımda olması aylarca süren şeylerin değişmesi sadece iki haftamı almıştı. Boynumu eğmiş kadere biat ediyordum adeta. Lu-Han hayatımda ciddi manada artık yoktu. Bende geriye kalan fotoğraflarımız, bana aldığı hediyeler ve yaşadığımız anılardı sadece. Klasik bir ayrılıktan fazlasıydı bizimkisi. Acıyı kat kat yaşıyor gibiydim. Trajikomik bir haldeydik. Beni hatırlamıyordu bile, üstüne üstlük onu öpüp kendimi hatırlatmaya çalışmıştım. Allah aşkına ne düşünüyordum ki ben? Yani peri masallarındaki gibi birden beni mi hatırlayacaktı? Hayatımda ne normaldi ki gerçi?
Daha da kötüsü Jae Hae denilen şu kızla takılıyordu artık. Sanki hafızasıyla birlikte karakterini de kaybetmişti. O eski sessiz, sakin, içine kapanık çocuk gitmişti. Şimdi okulun serserileriyle takılan, kötü bir çocuğa dönüşmüştü. Sürekli müdür yardımcısının yanına çağrılıyordu. Bunları Jae Hae yüzünden yaptığını o kadar iyi biliyordum ki! Başı sürekli beladaydı. Onu en son karakoldan çıkardığımızdan beri neyse ki büyük bir belaya bulaşmamıştı. Yine de hemen hemen her gün kavga ediyor, öbür liselerdeki çocuklarla sokak kavgalarına giriyordu.
Onunla hiç konuşmayışımız ise herkesin dikkatini çekiyordu. Eun Mi her gün gelip beni teselli ettiğini sanıyordu! Artık ağlamıyordum neyse ki... Bu durumu kabullenmiştim. Çünkü yaptığım hiçbir şey işe yaramıyordu. Lu-Han duvar gibiydi bana karşı. Çoğu zaman yüzüme bakmıyor baktığında ise bana acıdığını hissettiriyordu. Sonuçta ben ona yanaşmaya çalışan bir kızdım.
Diğer bir yandan hayatıma yeni giren bir isim vardı. Kim Woo Bin! İlginç bir şekilde bana verdiği değeri öyle çok hissettiriyordu ki... Tanıştığımız iki hafta olmuştu, daha ilk günlerden terasımı çiçeklerle çevirmişti. Hemen hemen her gün beni arayıp tavuk ve soju için bir yerlere davet ediyordu. Doğrusu o katı görüntüsünün altında komik, eğlenceli bir adam vardı Woo Bin'in. Sadece benimle neden bu kadar ilgilendiğini bilmiyordum. Kötü şeyler düşünmek istemiyordum. Hayatım kötülükler üzerine kurulmuş gibiydi.
O gün okula gitmek için hazırlık yapıyordum ki telefonuma gelen mesajı okumak için yatağıma serildim. Hava iyice sıcak olmuştu bu günlerde okula bile gidesi gelmiyordu insanın. Mesaj beni şaşırtmamıştı. Woo Bin'dendi. Artık bana Kim Ha-Na demeyi bırakmıştı nihayet. Çok sinir bozucuydu. ''Ha-Na seni okula bırakayım.''
Bu beni gülümsetse de onunla çok fazla takılmak istemiyordum. Lu-Han ne düşünürdü bilmiyordum. Gerçi o pek bir şey düşünmüyordu ya benimle ilgili.
Tam Woo Bin'e olmaz diye mesaj atacaktım ki tanımadığım bir numaradan başka bir mesaj geldi.
Bu bir fotoğraftı, fotoğrafın yüklenmesi zaman alırken içime düşen korku beni o an sarıp sarmalamıştı. Fotoğraf yüklendiğinde belli bir süre yutkunamamıştım. Sanki haftalardır bu fotoğrafı kara kara bekliyormuşum gibiydi. Lu-Han ve Jae Hae kadrajdaydı. El eleydiler ve burası bizim her gün geçtiğimiz okul yoluydu. Kaynar sular ya da lavlı sular emin değilim kafamdan aşağıya boşalıyordu sanki. İşte korktuğum şey başıma gelmişti. Göz yaşlarım hızlı hızlı süzülürken telefonum tekrar çalmaya başladı. Bu kez yine arayan Woo Bin'di. Açmamıştım. Sesim titrerdi daha çok ağlardım. Yaklaşık otuz saniye içerisinde aklımdan bütün teoriler geçmişti. Lu-Han bir daha asla beni hatırlamayacaktı, o kızla sonsuza dek birlikte olacaktı. Yaşadığımız bunca zorluk bunca olay... Hepsi boşunaydı işte. Hepsi! Bunca emek çöpteydi. İlk kez geri dönüşü göremiyordum. Birlikte çok şey atlatmıştık evet ama bu kez bunu atlatamıyorduk. Çünkü biz yaşadığımız her kötü olayda biliyorduk ki sevgimiz tek gerçek ve tek iyi şeydi. Şimdi ise ne sevgimiz vardı ne de başka bir şey... Dipteydim. Kabul edelim bu kez dibe vurmuştum. Bu kez kaybeden kesinlikle bendim. Ne kadar acı! Oysaki sanıyordum ki onun bu hayatta yanında olabilecek tek kız bendim. Sanıyordum ki onu ''kontrol'' edebilecek tek kişi bendim. Ve yine sanıyordum ki ben ondan başkasıyla olamazdım. Oturmuş kendi filmimin dram versiyonunu izler gibiydim. Telefonum bir kez daha çaldı. Bu kez ağlamamı bastırıp açtım.
''Ha-Na kapının önündeyim hadi.'' Dedi Woo Bin ben daha ağzımı açmadan. Ayakkabılarımı giyip dışarı fırladım. Aynaya bile bakmamıştım. Umarım gözlerim kızarmamıştır.
kapının önüne son model bir spor araba yanaşmıştı. Kırmızı rengi, sıcak güneşin altında ışıldarken içeriden inen harika adam bütün dikkatimi dağıtmıştı.
''Günaydın, geç kaldığının farkındasındır umarım.'' Dedi gözlüklerini çıkarıp. Yine o sert bakışlarıyla bana bakıyordu.
Ansızın yüzü düştü ben tepki vermeyince. ''Seni tanıdığım günden beri ağladığını biliyor muydun?'' Dedi neredeyse gülerek. Anlamsızca ona baktım. ''Buraya kadar gelmene ne gerek vardı?'' Dedim nihayet.

KONTROL Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin