Bir başka sürü... Bölüm 54

188 24 30
                                    




Merhabaaa ben geldiimmm tekrardan. Yeni bölümle hem de... Umarım beğenirsiniz oy ve yorum bırakın lütfen sizi seviyorum şimdiden teşekkür ederim. iyi okumalar...






Luhan'ın ağzından....

Arabaya binmemle, Ha-Na'nın evine gelmem arasındaki geçen süre normal şartlarda 25 dakika kadarken bu gün o süre 25 yıl gibi gelmişti. Öfkeden, endişeden ellerim titriyor, ayağım gazı köklüyordu. Ah Ha-Na! Ne düşündün de Kris'e güvendin? Demek ondan dün gece bana kurt olmak nasıl diye sordu! Demek ondandı Tae Yeon'un evine gelişi. Tae Yeon ve Kris bir şeyler karıştırıyor olmalılardı. Ha-Na'dan ne istiyorlardı? Ha-Na'yı dönüştürmek onlara ne kazandıracaktı?
Arabayı Ha-Na'nın evinin önüne park ettim. Kai beni motorunun başında endişeyle bekliyordu. ''Sonunda!'' Dedi beni görünce. ''Neler oluyor?''
''Burada konuşmayalım.'' Dedi ve benim arabama geçti. Şoför koltuğuna oturup ona baktım. ''Ha-Na yaklaşık bir hafta önce bana güçsüz olduğundan sana yardımcı olmak istediğinden bahsetmişti. Ve sonra bana kurt olmak istediğini söyledi. Ona bağırdım çağırdım, azarladım. Sandım ki fikrinden vazgeçti.''
Kai'ye yumruk atmamak için zor duruyordum şu an. Elimi direksiyona vurdum. ''Bunu bana nasıl söylemedin?''
''Konuyu geçiştirmişti ve bana kimseye anlatmayacağıma dair söz verdirtti. Ben sandım ki...''
''Sana inanamıyorum.'' Dedim bir kez daha elimi direksiyona geçirip. ''Dün de bana eğer bir hata yaparsam arkamda durur musun diye sordu. Ona her zaman seninleyim dedim. Ama bu sabah içim rahat etmeyince işten çıkıp ona geldim. Birisini bekliyordu, sordum cevap vermedi yine geçiştirdi. Sonra kapı çaldı gelen Kris'ti. Neden burada olduğunu onunla nasıl bir işi olduğunu sordum! Bana artık karar verdiğini bu yoldan ne benim ne de senin onu döndürebileceğini söyledi. Kris'in yüzünde hain bir gülüş vardı. Ha-Na'nın güvenini kazanmıştı, Ha-Na ona çok güveniyordu sebebini anlamıyordum. Onu durdurmaya  çalıştım. İzin vermedim ama Kris beni bayılttı. Uyandığımda çoktan gitmişlerdi.''
Kai'nin aptallığına mı kızayım yoksa Ha-Na'nın bu aptala benden daha çok güvenmesine mi bilemiyordum.
''Kris seni bayılttı mı? Neden bu kadar zayıfsın Kai söylesene!'' Dedim öfkeyle. Kai gözlerini devirdi. ''Şu an kavga etmemizin Ha-Na'ya bir faydası yok. Geçen her vakit aleyhimize işliyor Lu-Han!''
Kai hayatında ilk kez haklıydı.
''Tae Yeon'da işin içinde. Kris'le bir iş çeviriyorlar.''
''Bir yerden başlamamız gerek.'' Dedi Kai ve arabayı Tae Yeon'un evine doğru sürmeye başladım...

Ha-Na...

Kris'in motoru üzerinde yaklaşık iki saat boyunca yolculuk etmiştik. Neredeydik hiçbir fikrim yoktu. Ne bir tabela vardı ne bir işaret...Motoru sonunda durdurduğunda merakla etrafıma bakındım. ''Neredeyiz?'' Dedim.
''Biraz sabret.'' Dedi buz gibi sesiyle Kris. Öyle gergindim ki ve garip bir şekilde çok yalnız hissediyordum. ''Beni burada bekle birazdan geleceğim.'' Dedi Kris. Onu başımla onayladım. Kris tam biraz yol almıştı ki dönüp bana baktı tekrar. ''Ha-Na!'' Dedi. Ona baktım hemen. ''Bir yere ayrılma tamam mı?'' Dedi bir kez daha. ''Merak etme.'' Dedim onu rahatlatıp. Bir yere gitmemem konusunda oldukça kesin ve net bir tavrı vardı. Bu sırada etrafa bakındım. Şu an bir yolun üzerinde durmuştuk. Etraf ormanlıktı. Kris'in girdiği yol ise bir patikaydı. Etrafta tek bir ses yoktu, tek bir araç geçmiyordu buradan. Telefonda çekmiyordu üstelik. Bu sırada aklıma Kai geldi. Umarım iyidir. Bana ne kadar kızgın olduğunu tahmin bile etmek istemiyordum. Peki ya Lu-Han? Acaba o öğrendi mi bunu? Kafayı yemiştir şu an her yerde beni arıyordur kesin.
Kris koşar adım geri döndü. ''Ha-Na sen bu patikayı takip et, ileride evi göreceksin zaten.'' Dedi. ''Ne?'' dememe kalmadan o motoruna atlayıp başka bir yere gitmeye başladı.
Ne yapacağımı anlamamıştım. Kalbim stresten ve korkudan hızla atıyordu. Yapacak tek şey patikayı izlemekti. Kris'in dediğini yaptım. Küçük adımlarla patikada ilerledim. Kendi ayak seslerimden başka hiçbir ses yoktu. Hayvan sesi bile. Patika çok uzun sayılmazdı. Kısa bir süre sonra karşıma bir ev çıkmıştı. Evin ilk dikkatimi çeken özelliği ahşaptan oluşuydu. İki katlı, hoş bir evdi. Eve yaklaştıkça detayları seçebiliyordum. Pembe, perdeler ve bacadan çıkan duman içeride pamuk prensesin yaşadığına dair şüpheler uyandırıyordu. Sahiden kimin eviydi burası?
Etrafıma bakındım tekrar hala kimse yoktu. Yaklaşıp kapıyı çaldım. Ahşap kapı benim çalmamla birlikte gürültüyle gıcırdayarak açıldı. Tekrar içeri kolaçan ettim. Ev boş gibiydi. Acaba burası Kris'in mi eviydi?
Ve sonra büyük bir patırtı koptu. Bense korkuyla birlikte geriye kaçmıştım. Birisi koşar adım kapıya geliyordu. Kapıda beliren kişi ise benimle yaşıt olduğunu düşündüğüm bir çocuktu. Yaşına göre çocuksu dursa da yüz hatlarının keskinliğinden büyük olduğu anlaşılıyordu. Çekik gözlerini bir süre bana dikti ve sonra inci gibi dişleriyle gülümsedi. ''Sen o kız olmalısın!'' Dedi neşeyle. ''Kim?'' Dedim hayretle beni mi bekliyordu?
''Yabancı kız! Büyük gözlü ve güzel...'' Dedi kendi kendisini onaylarken. Hala şaşkınlıkla onu izliyordum. ''Sen kimsin?'' dedim. ''Adım Jung Ho Seok, ama herkes bana J-Hope der.'' Dedi hevesle. ''MİLLET O BURADA!'' Diye seslendi içeriye. ''demek yalnız değilsin.'' Dedim. Çocuk elini 'ohoo' anlamında salladı. İçeriden iki kişi daha geldi koşarak. Onlarda erkekti yaş aralıkları çokta farklı değildi sanırım. 
''İçeri davet etsene.'' Dedi daha yumuşak yüz hatlarına sahip olan çocuk. ''Sen Kim Ha-Na olmalısın.'' Diye ekledi sonra beni saygıyla selamlayıp. Ben de onu selamladım. ''Ha-Na demeniz yeter. Siz kimsiniz?'' dedim.
''Hadi içeri gel.'' Dedi bana yol verip. Ahşap evin, kapısından geçip taze ağaç kokulu evde ilerledim. İçeride yemek pişiyor olmalıydı. Hoş bir koku vardı. Az önce beni eve davet eden çocuk önde ben arkada ilerledik. Beni mutfağa getirmişti. ''Buraya oturabilirsin.'' Onun gösterdiği sandalyeye oturdum. Mutfakları küçücüktü. Ahşap sandalye altımda gıcırdamıştı. Biraz olsun sakinlemiştim. Dikkatlice onlara baktım. Onlar da dikkatlice bana bakıyorlardı. ''Bu arada adım Jimin.'' Dedi az önceki çocuk. ''Bu da Kim Nam Joon.'' Dedi hiç konuşmayan asık suratlı ve sert görünümlü çocuğu tanıtıp. ''Hepiniz bu evde mi yaşıyorsunuz?'' Dedim merakla.
''Bizim dışımızda daha dört kişi var.'' Dedi J-Hope denen sevimli çocuk.  ''Boş boğazın tekisin.'' Diye azarladı onu Nam Joon. J-Hope o yokmuş gibi davranıyordu sanki. Sanırım onunla bu şekilde başa çıkıyordu.
  ''Kris geleceğinden bahsetmişti. Ama seni bu kadar erken beklemiyorduk doğrusu.'' Diye araya girdi Jimin. ''Şey ben-'' Dedim sonra sustum ne diyeceğimi bilemiyordum. ''Bakın ben kim olduğunuzu hala anlayamadım. Evinize geldim, beni tanıyorsunuz ama ben-''
''Zamanla tanışırız.'' Dedi bu sırada mutfağa giren başka bir çocuk. Onu yakışıklı diye tabir edebilirdim. Biraz yaramaz bir görüntüsü vardı. Rahat tavrıyla mutfağa girdi. ''Adım Jungkook.''  ''Ha-Na!'' dedim kendimi takdim edip. Ama beni tanıdıklarını biliyordum. ''Ha-Na bizim kim olduğumuzu merak ediyorsun biliyorum. Sana çok garip gelmeyeceğini tahmin ediyorum biz bir sürüyüz.'' Dedi az önce içeri giren adının Jungkook olduğunu öğrendiğim çocuk.
''Gerçekten mi?'' dedim şaşkınlıkla. Dördü de bana bakıyordu. ''Ne sandın tek sürü Lu-Han'ın sürüsü mü?'' Diye öfkelendi Nam Joon.
''Şey ben bilmiyordum.''
''Bilmemen normal, bizim gibi pek çok sürü var. Tabii herkes birbirinden uzakta yaşıyor. Böylesi daha iyi.''
''Peki ya alfanız kim?'' dedim. Hepsi birbirine baktı. ''Kris!'' Dedi birden J-Hope. ''O gerçekten boş boğaz bir herif.'' Diye azarladı tekrar onu Nam Joon. Bense şok geçiriyor olabilirdim. Duyduklarımı anlamaya çalışıyordum. ''Ne yani sürünüzün alfası Kris mi?'' Dedim hayretle. ''Evet neden şaşırdın ki?'' Diye sordu Jimin.
''Kris, Lu-Han'ın sürüsündeydi.'' Derken şaşkınlıktan sesim titremişti.
''Öyle gibi yapıyor.'' Diye söylendi Jungkook. Nam Joon öfkeyle onlara bakıyordu. ''Bu kadar çok şey bilmesi iyi değil.'' Dedi diğerlerini azarlayıp. Şok içerisinde hepsine baktım.
''Peki ya Tae Yeon?'' Dedim.
''Ah! O da bizden. Sonuçta kontrolcüsü Kris.'' Dedi J-Hope.  ''Demek o da sizden!'' Dedim duyduklarımı onaylayıp. ''Neden burada olduğumu biliyorsunuz yani?'' Diye sordum.
''Evet, sürüye katılmak istiyormuşsun.'' Dedi keyifle Jimin. ''Sürüye mi?'' Dedim hayretten hayrete düşerken. Bu sırada kapının ağzında Kris belirdi. ''Demek onlarla tanıştın.'' Dedi. Ona öfkeyle baktım. ''Konuşmamız lazım.'' Dedim önden gidip.
Ahşap kapıdan öfkeyle tekrar çıkıp tekrar patikaya doğru yürüdüm. Kris peşimden geliyordu. Durup, derin bir nefes aldım ve ona baktım. Sinirden titriyordum. ''Tüm bunlar ne demek oluyor?'' Dedim. Kris alayla güldü yine.
''Ne var yani? Seni sürümün evine getirdim.''
''Kris sen ne dediğinin farkında mısın?'' Kris kaşlarını çattı. ''Sürüm diyorsun! Bana bundan niye bahsetmedin?''
''Kendi sürümü oluşturmam neden seni rahatsız ediyor?''
''Bana bundan bahsetmeliydin. Lu-Han'ın sürüsünde olmadığından, başka bir sürünün alfası olduğundan.''
''E şimdi öğrendin ne olacak?''
''Ayrıca o çocuklara yalan söylemişsin. Ben senin sürüne katılmak istemiyorum ki!'' Diye azarladım onu.
Kris gülmeye başladı. ''Ne yani? Seni ben dönüştüreceğim ve sen benim sürümde olmayacak mısın?''
''Elbette hayır!'' Dedim öfkeyle birden onu omzundan ittim.
Kris birden kolumu tuttu ve kendisine çekti. Ciddileşmişti artık gülmüyordu. Gözlerini gözlerime dikti. ''Alfa kimi ısırırsa o kişi alfanın sürüsünde olur.'' Dedi soğuk bir sesle. ''Bana bundan bahsetmedin.'' Dedim kolumu ondan kurtarıp. ''Bunu tahmin etmeliydin.''
''Senin sürün olduğunu nereden bilebilirdim.''  Dedim panikle. ''Ha-Na artık çok geç bir karar verdin ve buradasın. Geri dönüş yok.''  Dedi beni kolumdan tutup eve doğru sürüklemeye başladı. ''BIRAK BENİ BIRAK!'' Dedim yine elinden kurtulup. ''Gitmek istiyorum ben. Vazgeçtim.'' Dedim. Kris vahşi gözleriyle bana bakınca irkildim. ''Oyun oynamıyoruz burada bana emin olduğunu söyledin. Şimdi bunca sırrımı öğrendikten sonra geri dönmek mi istiyorsun? İMKANSIZ!'' Diye kükredi sanki bana.  ''Sürüye bir şey söyleme, eğer sana güvenleri olmazsa seni öldürmek isteyeceklerdir.'' Dedi. Kanım çekilmişti sanki, bu kadar çaresiz hissettiğimi  hiç hatırlamıyordum. Neyin içindeydim ben? Neye bulaşmıştım böyle?
Kris önden ben arkadan sessizce yürüdük ve tekrar eve girdik. ''Ha-Na'ya odasını gösterin yorulmuştur.'' Dedi Kris. Jimin onu onayladı ve beni ahşap evin üst katındaki son odalardan birisine götürdü. ''İşte odan burası, senin için temizledik. Şeyy! Pekte iyi sayılmayız temizlikte o yüzden kusura bakma hala pis sayılabilir ama örümcek ağlarını aldık. Yatağın rahattır ama senin için şehirden getirttik. Artık sen de bizimle kalacağına göre rahat etsen iyi olur.'' Dedi keyifle. Ona hayret içinde bakakalmıştım. ''Tuvalet ve banyo da içeride. Rahatına bak sonra görüşürüz.'' Dedi beni odada tek başıma bırakırken.
Oda bomboştu neredeyse. Kahverengi başlıklı bir yatak vardı ve başında bir komodin. Komodinin üzerinde bir lamba ve yerde kahverengi eski bir halı. Ortalık gerçekten de tozluydu. Pencereye öylesine bir perde takılmış o da düşmek üzereydi zaten.  Başka da bir şey yoktu bu odada. İçimde kocaman bir huzursuzluk vardı. Geçip yatağa oturdum. Telefonum hala cebimdeydi ama burada bir işe yaradığı söylenemezdi. Kris'e bu kadar güvenmem saçmaydı zaten. Bir şeyler yapacağı kesindi bir işler döndüğü kesindi. Ah Ha-Na! Yine salaklık yaptın. Yine başına işler açtın. Çaresizce bir süre etrafa bakındım. Kaçamayacağım kadar uzak bir yerde olmalıydım. Telefon çekmiyordu... Etrafım kurt adamlarla çevriliydi. Ve aslında onlardan biri olmak istemediğimi öğrenirlerse beni öldürmekten çekinmeyecek gibilerdi. Başımı ellerimin arasına aldım. Yapacak pek bir şey yoktu. Kaçmak dışında...

KONTROL Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin