exol-1196 geldin miii!!!!????
Kısa bir bölüm oldu ama yazdığımı yayımlamak istedim.
Karakterleri değiştirmiyorum!!!!Muti Poyrazzz!!!!!!
Bir saniyeliğine yıldıza basmanız, emin olun siden bir şey eksiltmeyecekken bana çok şey katacak.
Uzun yoruma, gelecek bölümü ithaf edecegim.
İyi okumalar....
*************Öylece merdivende dikilmek yerine bende peşlerinden avluya indim. Poyraz'ın anne ve babası, Zühre, Pusat çoktan sofrada yerlerini almışlardı. Poyraz da yerine oturduktan sonra ben de herkese selam verip Poyraz'ın yanında ki yerime geçtim.
"Nasılsın kızım? Dinlene bildin mi?"
"Evet efendim. Teşekkür ederim." Adını henüz bilmediğim kayınbabam (!) gülümseyip önüne döndüğünde yemeğe başladık. Aslında hiç iştahım yoktu. Yavaş yavaş oyalanarak yiyiyordum. Sofradan kalkamazdım da. Bu saygısızlık olurdu.
Herkes sessiz bir sekilde yemeğine devam ederken birden Poyraz'ın babası konuştu. Aklına aniden bir şey gelmiş gibiydi.
"Poyraz."
"Efendim baba?"
"Ne zamandır arayıp soracağım ama unutuyorum. Sen burada ki adamları neden apar topar İstanbul'a çağırdın? Bir sıkıntı mı vardı?" Poyraz bana döndü ve elindeki kaşığı masaya bıraktı. Tekrar babasına döndü.
"Evet." babası tek kaşını kaldırmış bir şekilde oğluna bakıyordu.
"Pelin kaçırılmıştı." bunu isteksiz bir biçimde söylemişti.
"Ne?" diğerleri de aynı tepkiyi verirken Poyraz tekrar bana baktı. Gözlerimin içine bakıyordu. Çenesi kasılmıştı. Bunları hatırlamak, bahsetmek bile onu çok sinilendiriyordu.
"Nasıl olur? Kim kaçırdı? Bunu bize neden söylemedin?!" Poyraz'ın babası sinirle konuşurken karşımda oturan Zühre masanın üzerinde olan ellerimi tutmuş bana endişeli bir şekilde bakıyordu. Selin'den bir farkı yoktu. Beni gerçekten benimsemiş olmalıydı. İçten bir gülümseme yolladım ona. Endişelenmesine gerek yoktu.
"Bunları sonra konuşalım baba."
"Ne demek sonra konuşalım? Çabuk odama gel!" masadan kalkıp merdivenlere doğru ilerlerken konuşmuştu. Poyraz da sıkıntılı bir nefes alıp verdi ve masadan kalkarak babasının peşine takıldı.
Poyraz tıpkı babası gibiydi. Sert bakışlarını, merhametli kalbini, heybetli duruşunu hep babasından almış. Belliydi bu. Dışarıdan görenler baba oğul olduklarını rahatlıkla anlayabilirlerdi.
"Kızım?" omzumda bir el hissettiğimde başımı sağ tarafıma çevirdim.
"Nasıl oldu bu?" bana endişeyle bakan sadece Zühre değildi. Poyraz'ın annesi şu an endişeyle yanımda dikiliyordu. Gülümsedim ve omzumdaki elini tuttum.
"Endişelenecek bir şey değil." yanımdaki sandalyeyi çekti ve oturdu.
"Nasıl ömeli değil kızım? Kim bunlar? Ne istediler senden?" onlara Melih'ten bahsedemezdim. Ne diyecektim ki?
"Bilmiyorum? Ama ben iyiyim. Bir şey yapmadılar."
"Çok şükür kızım, çok şükür."
****************
Poyraz' danSaat akşamın onuydu. Babamla konuşmamızın ardından şirkete geçmiştik. Babama olayı anlattığımda ilk sorusu ' Pelin hâla o çocuğu seviyor mu?' olmuştu. Bunu söylediginde resmen delirmiştim kendi içimde. Pelin'in başka birini sevme ihtimali bile beni delirtiyordu. 'Hayır' diye sert bir cevap vermiştim. Konuşmamızın geri kalanında babam bunu Melih'in yanına bırakmayacağını söylemişti. Her ne kadar ben hallederim desemde inat etmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BİRİCİK _ (Tamamlandı)
Chick-Litİnce ve uzun bir çizgideyim. Bir yanımda somurtmak, diğer yanımda gülümsemek var. Somurtmak istemiyorum. Ama gülümsemek için de bir çaba sarf etmiyorum. Araftayım, boşluktayım. Öyle bir kararsızlıktayım ki... Bir çıkmaza sürükleniyorum... ******...