"Multi PELİn:-)
(Bölüm Düzenlenmiştir.)
*************
Hayır, olamaz! Bırakın beni. Hayır, bırakın!"
Birden uyandım. Allahım o nasıl bir kâbustu! Çok korkmuştum. Öyle ki terden sırılsıklamdım. Annem sesimi duymuş olacak ki hemen odama geldi.
"Kızım, ne oldu. Sakin ol."
"Annem", diye boynuna sarıldım.
"Tamam kızım sakin ol geçti. Yanındayım."
"Çok kötü bir kâbus gördüm." dedim.
Ben bunları söylerken annem de komidinin üstündeki sudan bir bardak verdi. Endişeli, tedirgin oluşu gözümden kaçmamıştı. Gözleri de kızarmıştı.
"Al, iç bunu. Kendine gel." Uzattığı bardağı alıp suyu içtim. Birazda olsa kendime geldim.
"Pelin, daha iyisini değilmi kızım?"
"Evet anneciğim. Sağol. Ama sen de bir şeyler var gibi. Ağladın mı sen?"
"Hayır." dedi gözlerini kaçırarak. "Hadi kalk elini yüzünü yıka. Zaten birazdan kahvaltı da hazır olur."
"Tamam" dedim ve banyoma doğru ilerledim. Soğuk su ile elimi yüzümü yıkadım. Aynadan yamsımama bakarken gördüğüm rüyayı düşünüyordum. Biri beni zorla kaçırıyordu. Ne kadar direnirsem direneyim kurtulamıyordum ellerinden. Mahkum oluyordum geriye kalan ömrümde.
Düşüncelerimden ayrılıp yüzüme soğuk suyu tekrar çarptım. Derin bir nefes alıp odama geçtim ve elbise dolabımın kapısını açtım. İçine bir müddet baktıktan sonra su yeşili, dizlerimin hemen üstünde biten kalın askılı elbisemi çıkardım. Hızlıca üzerime geçirdim. Ayağıma elbisemin renginde bir topuklu ayakkabı geçirdikten sonra makyaj masama oturdum. Sade bir makyaj ile gayet iyi gözüküyordum. Hazır olduğuma kanaat getirince odamdan çıktım. Alt kattaki yemek odasına inecektim ki arkamdan birinin " Pelin ablaa" diye seslenmesiyle o tarafa döndüm. Asya, hızla bana doğru koşuyordu. Bana ulaşınca bacaklarıma yapıştı.
Asya, kuzenim olan Tekin abimin kızıydı. Henüz 5 yaşında ama büyümüşte küçülmüş diyebilirdik. Rahatça sarılabilmesi için dizlerimin üstüne çöktüm ve bende ona sarıldım."Günaydın prensesim."
"Günaydın Pelin abla."
"Ne yapıyorsun bakalım?"
"Hiç, misafirlerimiz gelecekmişte onun için seni uyandırmaya geliyordum. Ama sen zaten uyanmışsın. Aslında iyi olmuş kendin uyandığın. Şimdi seninle uğraşacağım diye misafirler gelmeden hazırlanamayacaktım."
"Bak sen. O kadar zor mu uyanıyorum?"
"E yani. Şimdi oyalama beni daha hazırlanmam lazım Pelin abla." dedi ve odasına geri döndü. Gülerek kafamı iki yana salladım ve yemek odasına indim. Hemen hemen herkes sofradaydı. "Herkese günaydın."
"Günaydın kızım" dedi babam durgun bir sesle.
"Misafirlerimiz varmış." dedim kahvaltı tabağımı doldururken.
"Evet kızım" dedi amcam. Onun seside tıpkı babamınki gibi çıkıyordu. Niye böyleydi herkes, bir anlam verememiştim. Her sabah keyifli sohbetler ederek yapardık kahvaltımızı.
Ben bunları düşünürken kardeşim Selin herkese selam vererek masadaki yerini aldı. Ben de "Selam benim biricik kardeşim" diye selamını aldım.Selin 17 yaşındaydı. Lise 3'e gidiyordu. Ben ise 22 yaşındaydım. Okulu oldum olası sevmediğim için üniversiteyi tamamlamadan bırakmıştım. Yakın zamanlarda belirli sınavlara girerek öğretmen olmayı planlıyordum. Biz iki kardeştik. Amcamın ise bir kızı ve iki oğlu olmak üzere 3 çocuğu vardı. Bir oğlu yani Tekin abim evliydi ve bir kızı vardı. Diğer oğlu Mert abim ise 25 yaşında ve bekardı. Kızı Merve de Selin'le yaşıttı. Selin ve Merve ile gayet iyi anlaşıyordum. Biz üçlü bir araya geldiğimizde bizi kimse tutamıyor, her istediğimizi yapıyorduk.
Kahvaltı sona erdiğinde aklıma tekrar misafirler geldi ve babama dönerek "Babacım misafirlerimiz kim?" diye sordum. Babam bir süre sessiz kaldıktan sonra "kahvaltıdan sonra konuşuruz kızım." dedi. Anlayamamıştım. Neden kahvaltıdan sonra konuşuyorduk? Demek açıklama yapacaktı. Ben hâla merak içindeydim. Kimdi bu misafirler?
Evdeki yardımcılar masayı toplarken biz de salona geçtik ve dikkatlerimizi babama odakladık.
"Bakın anlatacaklarım siz üçünüz ile ilgili." dedi; bana, Selin'e ve Merve'ye bakarak. Üçümüzde babama şaşkın ifadeler ile baktıktan sonra ben endişeli bir şekilde babama;
"Baba bizim misafirlerle ne alakamız var?" deyince babam derin bir nefes alarak bana döndü.
"Kızım bak misafirler Mardin'den." dediğinde soru sorarca ona baktım. Tabi kızlarda benim gibi şaşkındı. Amcam lafa karıştı.
"En iyisi baştan anlatmak. Bırak ben anlatayım Cevat. Bakın kızlar, Mert Mardin'li bir kızı kaçırmış..." dedi. Direk konuya girmesi ve duyduğumuz şeyin ağırlığıyla şoka girmiştim. Kızlar da benimle aynı durumdaydı.
"Bu da ne demek?" aramızda kendini en çabuk toparlayan Selin olmuştu.
"Şirket olarak iş yaptığımız bir holdingin sahibinin kızı. Bir şekilde tanışmışlar ve Mert kızı güzellikle vermeyeceklerini düşününce böyle bir yola başvurmuş." babamın her kelimesi, kendime gelmem için yüzüme atılan tokat etkisi yaratıyordu.
"Eee," dedim korkarak. Sanırım devamında gelecek senaryoyu daha önceden okumuştum. Doğu'ya olan ilgimden dolayı yaptığım araştırmalarda ki bir yazıda... "Mardin'den buraya ne için geliyorlar peki?"
Babam yorgun bir bakışla amcama döndü. Oldukça üzgün oldukları ortadaydı. Demek ki annem gerçekten de ağlamıştı.
"Hesap kesmeye." Amcamın gözlerinden sızan bir yaş, yaşına rağmen pürüssüz olan yanaklarından süzülerek koluna damladı. "Öldürecekler Mert'i." dedi ve aynı anda bir çok damla gözyaşı, bir önceki kader ortaklarını takip etti. Söylediği şeyle tüylerim diken diken olmuştu.
"Ya da berdel." diyerek soğukkanlı bir şekilde diğer seçeneği sundu bizlere. İşte buydu. Beni korkutan gerçek. Üçümüzden birini alacaklardı. Misafirlerin bizi ilgilendirme sebebi buydu.
"Yani üçümüzden birini seçecekler," dedim düşüncelerime hayat vererek.
"Ama başka bir şey daha var" dedi annem ağlayarak ve devam etti. "Onların seçimine bırakmadan sizden biri kendi hayatını feda edecek." Hepimiz başımızı önümüze eğdik. Kimse konuşmuyordu. Birden Selin'in sesi ile hepimiz ona döndük.
"Ne yani, hangi devirde yaşıyoruz. Bunu yapamazlar." Selin'in itarazları yükselmeye başlamıştı. Ama ben bir şey diyemiyordum. Çünkü töre denen lânet şeyin ne demek olduğunu gayet iyi biliyordum. Karşı çıkmak boşunaydı.
Merve'de benim gibi düşünüyor olmalıydı ki çatallaşmış sesiyle konuşmaya başladığında çoktan boyun eğdiğini fark ettim.
"Mert benim abim. Onun için bu fedakarlığı benim yapmam gerek." deyince kaşlarım çatılmıştı. Yengemin hıçkırıkları gittikçe artıyordu. Birden ayağa kalktım. "Hayır, sen daha küçüksün. O yüzden bu fedakarlığı benim yapmam daha doğru." dediğimde herkesin gözü bendeydi.
Merve'nin evlenmesine izin veremezdim. O daha küçüktü. Selin de öyle. Yani en doğal olanı söylemiştim. Bu beladan hepimizi uzak tutamıyorsak en doğrusu benim yanmamdı. Annem daha hiddetli ağlamaya başladı. "Ama ..." dedi Merve, lafının tamamlanması izin vermedim.
"Aması falan yok konu kapanmıştır" dedim ve hızlıca odama çıktım. Ve düşünmeye başladım. Ben bundan sonra ne yapacaktım?
**************
Yorumları unutmayın lütfen!!!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BİRİCİK _ (Tamamlandı)
ChickLitİnce ve uzun bir çizgideyim. Bir yanımda somurtmak, diğer yanımda gülümsemek var. Somurtmak istemiyorum. Ama gülümsemek için de bir çaba sarf etmiyorum. Araftayım, boşluktayım. Öyle bir kararsızlıktayım ki... Bir çıkmaza sürükleniyorum... ******...