17. Bölüm: Pamuk Gamze ve Yedi Cüceler

4.7K 267 129
                                    

Multimedia: Edis 😎

17

Bir varmış, bir yokmuş... Evvel zaman içinde, kambur saman içinde, Paris'e yolu düşen bir Gamze ve onun olmayan sanşı varmış. Hayat ona götüyle gülerken, o, 'Allah'ım neydi günahım?' diyerek olanları anlamlandırmayı denermiş.

"Ezberle şunu gözünün yağını ekmediğime sürdüğüm kankam."

Semih'e döndüm yanaklarımı şişirip kafamı iki yana sallayarak. "Nöööğ."

"La havle," diye mırıldandıktan sonra havaya doğru açtı ellerini ve kafasını da tavana doğru kaldırdı. "Allah'ım keçilerden çaldın da buna mı verdin?"

Dakikalardır önüme konulan oyunun kapağıyla bakışıyordum. Açmayacaktım onu. Sonuçta bana kimse tiyatro için buraya geldiğimizi söylememişti. Eğer bilseydim, gelmezdim. Nermin cadısı işini bitirdiğinde ona da söyleyecektim. Beni oyundan çekmesi ve arka plan hazırlıklarına yardım etmeme izin vermesi gerekti. Ayrıca Onur denen o şeyle sevgili rolü yapmayı falan istemiyordum.

"Beyniniz mi yok, kulaklarınız mı duymuyor amına koyayım?" diye isyan ettim sonunda. "Diyorum ki, YA-PA-MAM. 23 Nisan'da şiir okurken bile heyecandan ağlaya ağlaya, hıçkırıklar eşliğinde okumuştum ne çabuk unuttunuz? Korkuyorum anasını satayım, fobim var."

"Sümüklerin mikrofonun deliklerinden içeri sızmıştı," dedi Emre yüzünü buruşturarak. "İğrenç misin, anlamadım ki..."

Korkunç bir gündü. Bir yandan bacaklarım yaprak gibi titriyor, diğer yandan sesim akoru bozulmuş gitar gibi çıkıyordu. Milletin alay dolu kahkahaları da kulaklarımdaydı hala. Pislikler.

"Mikrofonu geçtim burnundan aktıkça ağzının içine girmişti, böğk, sanırım kusacağım."

"Siktirin gidin be!" Ayağa kalkıp montumu üzerime geçirdikten sonra amfinin çıkışına yöneldim homurdanarak. "Dır dır dır... Neden ağzınız var, bir anlasam." Kapıyı itip dışarı çıktığımda koridordaki pencerenin önüne geçip Rabbime açtım ellerimi. "Allah'ım, ağız verirken bir de kullanma klavuzu ver yanında şu gibi mallara."

Ayaklarımı yere sürte sürte beyaz duvarlı koridor boyu yürümeye başladım. Kafamda düşünceler kolbastı oynuyordu resmen. Şekersiz tatlı gibiydi içinde bulunduğum durum. Paris'te olmak herkesin hayalindeki gibi güzel görünebilirdi ancak buranın delice keyfini çıkaramamak tuz etkisi yaratıyordu.

"Düşünmekten vazgeç, kafanın üzerinden dumanlar çıkıyor."

Elimi yürürken üzerinde gezdirdiğim duvardan ayırmadan, sesin geldiği yöne çevirdim kafamı adımlarımı durdurarak. Onur pencerenin önünde, sanki okulda değilmiş gibi, sanki yakalanmayı siklemiyormuş gibi dikilmiş sigara içiyordu. Dolgun dudaklarının arasındaki sigaraya kayarken gözlerim, bakışlarını benden ayırıp dışarı çevirdi.

"Özür dilerim," dedim düz bir sesle. O gün doğum gününden koşarak uzaklaştığım ve sonrasında utançtan bir daha dışarı çıkmadığım için özür dileme fırsatım olamamıştı.

Sigarayı parmaklarının arasına sıkıştırıp buklelerle dolu saçlarını karıştırdı dudaklarının kenarıyla gülerken. "Önemli değil, altı üstü tüm şekerlemeleri yedikten sonra midendeki her şeyi doğum günü pastamın üzerine çıkardın."

"Hatırlatma," diye inledim ellerimle yüzümü örterek. Ardından sırtımı soğuk duvara yaslayıp aşağı kaydım ve yere oturdum. "Bu çok utanç verici."

Arkadaşlarının zoruyla tanımadığı bir çocuğun doğum günü partisine giden bir Gamze düşünün. Aç ve tatlıları seven bir Gamze. Herkes havuz kenarında dans ederken ben de haliyle can sıkıntısından yemek masasının oralarda dolanıyordum. Bir iki derken avuç avuç yemeye başlamıştım masanın üzerindeki abur cuburları. Pastaya ellememiştim ama. O en köşede güzelce duruyordu. Sonra bir baktım pek bir şey kalmamış tabaklarda... Midemde kasılmalar var tabii... Asit tadı ağzıma çıkıyor onu yutuyorum arada. Sonra öyle bir geliyor ki, tutamıyorum. Birkaç adım atmışım masadan uzaklaşmak adına, tam köşesindeyim ve BAM! Pastanın olduğu köşeymiş. Çikolatalı pastanın üzerini bir güzel rengarenk kusmuklu şekerlemelerle doldurmuştum. İğrençti...

Hey, Matmazel!Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin