55. Bölüm: Orospularla mücadele vakfı

2.7K 119 115
                                    

Multimedia: Semih
🎶 Duman - Kırmış kalbini 🎶

Asla yapmam dediğim şeyleri yapmak son birkaç haftadır hobim haline gelmişti. Bu nedenle artık kendimi tanımayı geçtim anlayamıyordum bile. Yapmamam gereken her şeyi yapıyor, olmamam gereken her yerde oluyor ve konuşmamam gereken herkesle konuşuyordum. Bu gidişe bir dur demem gerekiyordu ama onu da nasıl yapacağımı bilmiyordum. Okyanusun ortasında kimsesizce batmış Titanic kadar yalnız ve çaresizdim.

Onur'u öptüğümü duyup sinirlenen Edis kaşlarımı çatmama sebep oldu. Bana istediği kadar korkunç bakışlar atabilirdi çünkü altta kalmak gibi bir niyetim yoktu, onun da haklı olma gibi bir hakkı.

"Onur bizi yalnız bırak," dedim stresten terleyen avuç içlerimi pantolonuma silerek. Sesim titriyordu. Soluduğumuz havadaki gerginlik somuttu. Edis Onur'un üzerine atlamamak için kendini zor tutuyor gibiydi. Onur da Edis'e aynı bakışlarla karşılık veriyordu tabii altta kalmadan.

Bu sahne bana vampir aşkım Edward ve kurt aşkım Jacob'ın birbirlerine girmeden önceki hallerini hatırlatmıştı. Tek fark birinin vampir ötekinin de kurt olmamasıydı. Benim de Bella tabi...

"Gerek yok," dedi Edis tükürürcesine. Gözlerime benden iğreniyormuş gibi bakıyordu. "Artık seninle yalnız kalmama inan ki gerek yok."

İçimde fokurdamaya başlayan öfke Edis'in sözlerinden sonra taştı. Tam arkasını dönmüş gidiyordu ki bileğini sertçe kavrayıp onu durdurdum. Elini çekmeye çalıştı ama o kadar sıkı kavramıştım ki beceremedi. "Bana bunu söyleyebilecek durumda değilsin," diye bağırdım gözümü bile kırpmadan.

"Hadi ya?" dedi öfke ve alay kokan bir gülüşle. Hemen ardından boştaki eliyle bileğini tutan elimi sertçe itti ona dokunmama tahammülü yokmuşçasına. Yüzü yavaş yavaş eski, soğuk ve ciddi ifadesine bürünüyordu. "Ben senin kadar çirkinleşmedim."

Bu kez gülen taraf bendim. "Hadi ya?" Kollarımı göğsümde birleştirdim yayık gülüşümü hiç bozmadan. "Bunu dün eski sevgilisiyle birlikte olan biri mi söylüyor?"

Bileğimi sertçe kavrayıp beni kendine çeken Edis oldu bu sefer. Yüzünü yüzüme hizaladı ve gözlerimin tam içine baktı öfkeden alev alev olmuş gözlerle. "Ben eski sevgilimle birlikte olmadım," dedi kısık bir sesle, her kelimeyi sanki bir aptala laf anlatıyormuş gibi vurgulayarak. "Anladın mı?"

Şerefsizlikte yaptığı master yetmemiş olacak, şimdi de yalancılık okuluna gidiyordu sanırım!

"Anlamadım," diye bağırdım ayağımı yere vurarak. O sıra Onur çarptı gözüme ve hâlâ burada olduğunu görmek beni daha da sinirlendirdi. "Bizi yalnız bırak demiştim!"

Biraz kırgın, biraz da kızgın baktı bana. Gözlerindeki hüzün ve öfke birbirine karışmıştı. Bir şey demesini beklesem de tek kelime etmeden çıktı gitti yanımızdan. Kaşının hâlâ kanadığı gözümden kaçmamıştı. Yanımdan geçerken yarattığı rüzgar yüzüme çarpınca pişman olsam da bağırdığıma, durdurmadım onu. Sinirden saçlarımı çekiştirmek, kendimi tırmalamak istiyordum şu an. Bu konuda suçlu birisi varsa o da bendim. Onur bir şey yapmamıştı. Onu ben öpmüştüm.

Edis çenemi kavrayıp Onur'un arkasından bakan beni kendine bakmaya zorlayınca düşüncelerimi bir kenara atıp ona odaklandım. Gözlerinde fırtınalar kopuyor, şimşekler çakıyordu adeta. Gözbebeklerinde gördüğüm yüzümse rüzgarlarında savruluyordu. Üşüdüm, dağıldım, yandım, yeniden bir araya geldim ve, "En büyük pişmanlığımsın," dedim tereddütsüzce. Konuşan kalbim miydi yoksa beynim mi bilmiyordum. Bilmek de istemiyordum.

Anlamaz gözlerle baktı bana. Anlamıyordu çünkü. Ona bunu neden söylediğimi idrak edemiyordu. İddiayı öğrendiğimde bile söylememişken, neden bu anı seçtiğimi bilmiyordu. "Onur'u öpüyorsun ama en büyük pişmanlığın ben oluyorum, öyle mi?"

Hey, Matmazel!Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin