71. Bölüm: Minicik ufacık tatlı bir kaçık

1.2K 68 48
                                    

Multimedia: Edis
🎶Emir Can İğrek - Uçurum Marşı🎶

Acaba hayatı zorlaştıran biz miydik, yoksa hayatın kendisi mi zordu?

Bu çorapları başıma ben mi örmüştüm, yoksa kaderden miydi her şey?

Nasıl çıkacaktım bu işin içinden?

Çaresiz ve korkak hissediyordum düşündükçe. Elimden bir şey gelmemesiyle birlikte kaybetmek de istemiyordum. Ne Edis'i, ne dostlarımı.

Melekler gibi uyuyordu yanımda. Ne onu üzmek, ne kendimi üzmek, ne de aramızdaki bu bağı koparmak istemiyordum. Güzel gözlerinde nefreti görmek istemiyordum. Bana bozguna uğramış gibi baksın istemiyordum. Kısaca, onun hayal kırıklığı olmak istemiyordum.

Parmaklarım istemsizce yüzüne gittiler. Engel olamadığım bir gülümseme çizildi yüzüme. Uzun, kıvrık ve birbirine girmiş dağınık kirpiklerine odaklandım. Bazen gerçekliklerinden şüpheye düşüyordum. O an uyanıp gözlerini açsın istedim. Nasıl anlatılırdı bilmiyordum ama gözlerine bakınca, hele de böyle yakından bakınca nutkum tutuluyordu. Bir şeyler gizliydi gözbebeklerinde. Keşfetmek için delirdiğim bir şeyler. Küçük birer dünyayı anımsatıyorlardı bana. Derin ve gizemli.

Öylece, dünyadan ve benden kopuk bir şekilde uyurken bile en derinlerime dokunuyordu, hiç dokunmadan üstelik. İçimdeki endişeyle körüklenen yangına yalnızca varlığıyla bile su gibi akıyordu. Sanki ağırlık merkezi oydu ve ben de ona düşüyordum.

İç çektim çaresizce. Düşünmeyi bırakıp ona sokuldum sonra. Derin bir nefes çektim içime teninin sıcaklığı bana bulaşırken. Kokusunu seviyordum. Topraklara, denizlere, bahçelere, gökyüzüne bakan bir tepeye benziyordu. Size huzur veren her yere. Sizi mutlu eden her şeye. Bu yüzden düşündüm de, kokusu huzurdu, kokusu mutluluktu.

Dudaklarımı tenine bastırdım gülümseyerek ve yumdum gözlerimi. Bu kadar kısa bir sürede, bu kadar yakın olmayı başardığımız için şanslı mıydım yoksa şanssız mı bilmiyordum. Belki bu kadar yakınlaşmasak her şey daha kolay olurdu. Belki ondan vazgeçmekte hiç zorlanmazdım. Şimdi ne yapacaktım?

Düşüncelerimden sıyrılmamı sağlayıp, korkudan sıçratan bir zil sesi doldurdu o an odanın içini. Çalan benim telefonum değildi. Edis'in de kıpırdadığını hissedince uyandığını anladım sesten. Yüzünü bana eğip uyanık olup olmadığıma baktığında beni uykudan uzak gözlerle ona bakarken yakaladı. Gülümsediğini gördüm o an. Eğilip alnımı öptü hızlıca, "Günaydın," diye mırıldanarak. Telefona uzanırken bir eli, diğer koluyla beni sarmaladı.

"Efendim?"

Kimle konuştuğunu bilmiyordum ama gergin görünmediğine göre saçma birisi değildi.

"İyiyiz, anne. Siz?"

Ah... Biricik kaynanam. Bir saniye... 'İyiyiz' mi?! Benimle olduğunu Dilek teyze biliyor muydu?

Edis telefonu yastıkla yanağı arasına sabitleyip açık tutmakta zorlandığı gözlerini yeniden yumdu. "Öğleden sonra üçte."

Bir yandan uyuyor, bir yandan konuşuyor, bir yandan da sırtımı okşuyordu. "Tamam, ederim."

Gözlerini açıp kocaman gözlerle ona baktığımı görünce gülüp burnumun ucunu sıktı. Telefonda olduğunu unutup homurtulu bir ses çıkardım ve o an olan oldu. Edis elini ağzıma bastırsa da çok geçti.

"Yok anne ne kızı?" diye savunmaya geçti Edis. "Yanlış duymuşsun."

Telefonu kapıp hoparlörü açtım ben de duyabileyim diye. "Yalan söyleme bal gibi de kız sesiydi!" dedi bağırarak, Dilek teyze. "Aldattın mı Gamze'yi, doğru söyle?!"

Hey, Matmazel!Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin