Michael Schulte - The Love You Left Behind
Saniyelerin önemini göz ardı ediyorduk hep. Değersizdi aklımızca o minik zaman dilimi. Ama birkaç saniye farkla bir yarışmada dünya birinciliğini kaçırabilirdiniz, birkaç saniye farkla bir arabanın altında kalmaktan kurtulabilirdiniz ya da kaybettiğiniz bir insanı birkaç saniye daha görebilmek için her şeyi yapardınız.
Kısaca, saniyeler önemliydi.
Onur birkaç saniye önce odamdan çıkmış olsaydı belki de Edis ile karşılaşmayacaktı. Ama bu iş biraz da şans meselesiydi. Ve görünen o ki, ben şanslı olmanın yanından bile geçmiyordum.
Edis gözlerini Onur ve benden ayırıp kafasını boş koridora çevirdi ve derin bir nefes aldı sakinleşmek istercesine. Yeniden bize, daha doğrusu bana döndüğünde gözlerindeki öfke biraz da olsa hafiflemişti.
"Yanlış anlamanı gerektiren bir durum yok," dedi Onur sakince Edis'e. "Gamze Dicle'den bir ilaç istemiş, onu getirdim sadece. Dicle'nin gelmesini istemedim Semih yüzünden."
Edis Onur'un gözlerine dik dik baktı bir şey demeden. Öfkesini kusmaya hazırlandığına emindim. İfadesi hırçındı çünkü. Saldırmak istiyor ama dişlerini sıkmakla yetiniyordu.
"Doğru söylüyor," dedim dikkatini kendime çekebilmek için. Belki bana odaklanırsa biraz da olsa yumuşardı.
Gözlerime öylece baktı bir süre hiçbir tepki vermeden. Kafasının içinde olmak ve ne düşündüğünü bilmek için neler vermezdim...
Ve o an, beklemediğim bir şey oldu. Edis bana yaklaşıp beni odanın içine doğru ittikten sonra arkasına döndü ve, "Gel," dedi Onur'a. What the fuck? Onur'u içeri çağırdığına göre kesinlikle iyi değildi şu an Edis. Elimi alnına koyup ateşini ölçmemek için zor tuttum kendimi.
"Ben mi?" dedi Onur da benim kadar şaşkın bir halde. Tabi çocuk haklıydı şaşırmakta.
Edis bıkkın bir bakış attı. "Evet, sen."
Kaşları çatılırken içeri girip kapıyı kapadı Onur. Ben yatağımın baş tarafına, Onur ayak tarafına oturdu. Edis tam karşımızdaki duvara yaslanmış, Onur'a bakıyordu. Bu neydi şimdi? Biz sorgu masasındaki suçlu, o da bizi sorgulayan polismiş gibi hissediyordum.
"Neden burada olduğunu umursamıyorum," dedi Edis, düz bir sesle. "Gamze'ye güveniyorum ve eğer ki seninle görüşüyorsa mutlaka bir sebebi vardır. Seni başka bir şey için çağırdım."
Onur cevap vermeden devam etmesini bekledi. Merakla daha da çatılmıştı kaşları. Ben de meraklandım o an. Ne hakkında konuşacaktı ki?
Beklenti dolu bakışlarımız altında rahatça, "Görülmemiş bir hesabımız kaldı," dedi, çalışma masamın sandalyesini çekip tam önümüze oturarak.
"Ne hesabı?" Onur'un ses tonundaki endişe somut ellere dönüşmüş, onu boğuyordu sanki.
"Arkamdan çevirdiklerini öğrendim."
Onur anında bana döndü sanki benim söylediğimi anlamış gibi. Gözlerine zorlukla baktım. Keskindi bakışları, içimi kanattı. "Üzgünüm," diye fısıldadım çaresizce. Başka çarem yoktu. Söylemem gerekmişti.
"Neden bana ihanet ettin?" diye sordu titrek bir sesle o an Edis. Soru sanki dudaklarından dökülürken dilini parçalıyor, içinden bir şeyleri söküp atıyor gibiydi. Koşup sarılmak istedim ona. Üzülme diye fısıldamak istedim. Çünkü biliyordum ki, Onur her şeye rağmen onun için değerliydi. İşin en zor kısmı da hala çok sevdiği insanla bir daha asla eskisi gibi olamayacağını bilmesiydi.
