12. Bölüm: Altın mantık yumurtlayan horoz

4.6K 268 115
                                    

Multimedia: Gamze ♡♡

12

Aslında hiçbir şey zor değildi hayatta. Sadece biz fazla aptaldık. Gerekeni yapmıyorduk mutlu olmak için. Anlaşılmak istediğimizde bir mucize olsun da anlasınlar bizi diye düşünüyorduk ya da eğer sorularımız varsa sormak yerine geri zekalı gibi susuyorduk.

Bizim olayımız buydu. Hayatı zor kılmak.

Şarkı sonlandığında birbirimizden ayrılıp sağa sola bakındık sessizce. Ona minnettardım bana yardım ettiği için. Kendi tarzında bir yardım olsa da bu. Bir yandan utanıyor diğer yandan arsızca sorular sormak istiyordum ona. İçimi kurt değil su aygırı kemiriyordu adeta.

"Yürüsek mi?" diye sordum sessizlik görünmez elleriyle beni boğazlarken. Ortam sessiz olunca aşırı geriliyor ve bunalıyordum.

Bakışlarını bana çevirip alt dudağına dişlerini geçirdikten sonra düşünceli bir ifadeyle kafasını salladı. "Üşümüş gibisin?"

"Ayy," dedim olmayan gözyaşlarımı siler gibi yaparak. "Bu düşünceli halin gözlerimi yaşarttı. Aynı özeni sırtıma da göstersen hiç fena olmaz."

Gözlerini devirip yürümeye başladı geldiğimiz yöne doğru. Ellerini montunun cebine sokmuştu bıkkın bir ifadeyle. "Eve dönerken de yürüyoruz zaten. Işınlanamayacağımıza göre?"

Ona 'hadi kalk, Mars'a taşınıyoruz' demiş gibi baktım. Mantıklıydı. Onun yalnızca fesatlığa işleyen beyni için fazla mantıklıydı hatta.

"Allah bana acıdı ve sana beyin yolladı galiba ya," deyip düştüm peşine ördek yavrusu gibi. Ama normal ördek gibi değil, çirkin ördek yavrusu gibi, penguen misali paytak adımlarla. İki özellik bir arada. Yine süperim.

"Keşke biraz da bana acıyıp şu diline felç indirse," diye homurdandı bana omzunun üzerinden kısa bir bakış atıp. Umarım canım Allah'ımın dilek kapıları o an kapalıdır diye dua ettim içimden.

"Hadi hadi," dedim elimi 'geç o yalanları' der gibi havada sallayarak. "Hoşuna bile gidiyor."

Bu kez o bana 'Mars'ın kraliçesi, uzaylıların anası olacağım,' demişim gibi baktı. Ardından bakışlarını yukarı çevirip, "Neden ben?" diye sordu usulca. "O kadar Türk var koskoca memlekette... Neden ben?"

"Vardır bu iştede bir hayır," dedim omzunu sıvazlayarak. "O minnacık beynini böyle benim gibi önemli meselelere yorma, anlaman- aaahhhşş!"

Sanırım bu kez sırtım kırılmıştı. Şaka şaka, korksun diye böyle uluyordum. Yüzümü olabildiğince buruşturup timsah gözyaşlarımı hazırladım. Ama onun bakışları hâlâ sertti ve yumuşayacağa benzemiyordu.

Ayrıca neden hep duvarla ilişkiye giren taraf ben oluyordum? Pardon şu an arkamdaki ağaçtı. Ama sonuç değişmiyordu, yine ben, hep ben.

"Sözlerine dikkat et," dedi sakin çıksa bile öfke kokan, sert bir sesle.

Gözlerimi devirdim bıkkınca. "Emredersin."

"Eğer ağzından çıkanları kulağın duymamaya devam ederse, bir dahaki sefere başka türlü sustururum."

İma ettiği şey yüzünden gözlerim irileşti. Ne hakla böyle bir şeyle tehdit edebilirdi ki beni? Kendini ne sanıyordu?

"Ne o, öpecek misin yoksa beni?" dedim meydan okurcasına, gözümü bile kırpmadan.

Tepkim üzerine tek kaşını alay eden bir ifadeyle kaldırdıktan sonra, "Bu senin için ödül olurdu," dedi doğrudan dudaklarıma bakarak.

"Ve sen, beni ödüllendirmek istiyor gibisin."

Hey, Matmazel!Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin