Bu kadar kolay mıydı? Kızını alacaktı öyle mi? "Ne sıfatla?" diye sordu Açil sanki karşısındaki adamdan tiksinir gibi.
Onun böyle bakmasına katlanamıyordu. Yüzündeki o ifadeyi silip, gözlerine uzun uzun bakamadığı her dakika kayıptı ona göre. "Ben onun babasıyım." dedi düz tutmaya çalıştığı sesiyle. Sesini yükseltecek olsa kavga çıkabilirdi. Aralarındaki gerginlik tüylerini diken diken etmeye yetiyordu. Ve kahretsin ki karşısındaki kadın bu tavrı sergilemekte sonuna kadar haklıydı.
Açil parmağını kaldırıp Dario'ya salladı. "Eğer yapabilirsen gel al Dario." diye tısladıktan sonra Dario'nun anladığından emin olmak için gözlerine baktı. Sonra başını kaldırıp arkasını döndü ve sanki yıllar geçiyormuş gibi hissettiği birkaç dakikada o evden ayrıldı.
Atına bindiğinde tek düşündüğü bir an önce eve gidip kızına sarılmalıydı. Sonra bir çare bulacaktı. Bulmalıydı.
***
O giderken kalbinden bir parça sökülüp gitmiş gibiydi. Bir insana bu kadar yakın olup da dokunamamak... Gözlerinin içine bakmak ama her şeyi düzeltmeye yetecek en ufak bir kelimesi bile olmamak. Onu aldatmadığı halde aldatmış bir eş durumunda olmak canını sıkıyordu. Yapmadığı bir şey için de özür dilemek çok zordu. Her zaman zekasıyla övünen adam söz konusu aşık olduğu kadın olduğunda iyice dengesizleşiyordu. Ne yapması gerektiği konusunda en ufak bir fikri bile yoktu.
Breanna yanında olsaydı ona ne yapması gerektiğini söyler, yardımcı olurdu. Değildi ne yazık ki. Kaldı ki deli gibi onu merak ediyordu. Bir yerlerde mutlu muydu, yoksa kaybolup gitmiş miydi? Derin derin nefesler aldıktan sonra Breanna'nın akıllı bir kadın olduğunu düşündü. Eğer mutsuz olursa onun yanına döneceğini biliyordu.
Çaresiz bir şekilde boş boş Açil'in gidişini izlerken yarın gerçekten kızını almaya gidip gitmeyeceğini merak ediyordu. Ne olur ne olmaz diye adamlarını Açil'in evinin önüne dikmişti bile. Açil çocuğu kaçırmak için girişimde bulunursa ikisini de yanına getireceklerdi. İçinden bir ses bunun olmasının yakın olduğunu söylüyordu.
***
Açil eve geldiğinde hızla kızının olduğu odaya ilerledi. Annesi ve kızı oyun oynarlarken bir süre gülümseyerek onları izledi. Birazdan ikisinin de hayatında kötü şeyler olacaktı nasılsa. Biraz daha bekleyebilirdi.
Annesi Açil'i fark edip gülümsediğinde Valerie de ona baktı. Ve Açil büyülü anın bozulduğunu hissetti. "Gitmemiz gerek." dedi annesine.
Mary bir süre kızının yüzüne baktıktan sonra başını sallayarak kabullendi bu durumu. "Ne zaman?" diye sordu hüzünle. Onlara daha yeni kavuşmuştu. O kadar zaman kızının gelişini bekledikten sonra şimdi kaçar gibi gitmesini yediremiyordu kendine. Bir adam kızının hayatına girmiş ve onu çok üzmüştü. Öyle ki kızı yıllarca gelmeye cesaret edememişti. Şimdi ise kaçak hayatı yaşamayı göze alıyordu demek. Hoş ne kadar kaçabilirdi ki? O adamın elinden kurtulabilecek miydi sanki?
Minik kızı onun yanına geldiğinde Açil kızını kucağına alıp yanağına öpücük kondurdu. Onun mis kokusunu çekti içine. Belki daha sonra bu kokuya hasret kalabilirdi. Kabul etmek istemese de kızının babası gerçekten çok güçlü bir adamdı. "Hemen." diye yanıtladı annesinin sorusunu.
Mary'nin endişeli yüzü yavaş yavaş solarak hüzne bıraktı yerini. Bu kadar çabuk muydu yani? "Ne oldu?" diye sorma cesaretini buldu sonunda kendinde. Açil tüm olanları anlatacak güçte değildi. O yüzden "Çok kötüydü." dedi kısaca. Hayatının en kötü günü sıfatını almıştı bugün. Onunla tanıştığı ya da ayrıldıkları günü geçmişti. Kızına uzak olma düşüncesi bile onu yiyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Başkasına Aitsin -Tamamlandı-
Historical FictionMadem başkasına aittin neden baktı ki gözlerin benim gözlerime? Neden izin verdin ki sana bağlanmama? Açil gözlerini kaçırdı karşısındaki adama bakamıyordu çoğu zaman olduğu gibi. O bir çift maviydi hayatını böyle yerle bir eden. Sonunda derin bir n...