-46-

5.6K 405 30
                                    


Bütün gün onu düşünmüştü. Hareketlerinde onun yüzünden hep bir dengesizlik vardı. Aklı bir karış havada geziyordu. Yıllarca bu adamı unutmak için uğraşmıştı. Sonra bir gün onunla karşı karşıya geliyordu ve her şey darmadağın oluyordu. Öyle ki kızı bile avutmuyordu onu. En çok canını acıtanın çaresi olması da ayrı bir kederdi onun için. Kalbini avcunun içinde tutup onun gözleri önünde parçalayan adamdı her şeyin nedeni. Nefesinin ona yetmeyişinin, kalbinin sıkışmasının, gözlerinin akmak için hazırda beklemesinin... Her şeyin başı da sonu da oydu. Ateş de su da... Kalbini yangın yerine çeviren de su döküp yangını söndürecek olan da. Ve ulaşması en zor olan. Sevmekti onun felaketi. Kalbinin en küçük parçasına kadar onu ilmek ilmek sevmek. Her gece uyurken onu unutmayı dilediği ama sabahında yine onunla uyandığı bir büyü. Sabahında onsuz yaşayabilmeyi kabullendiği... Ve her geçen gün lanetliymişçesine daha çok sevdiği... Tırnağının ucuna kadar özlediği...

Valerie'nin nefes alış verişini izlerken Dario'nun ona yaşattığı tüm acıların güzel olduğunu düşünüyordu. Sonuçta sevgiliden gelen her şey güzel değil miydi? Hep gül gelecek değildi ya... Bir güle ne dikenleri kabullenmişti oysa ki. O adam ona yine bir gül uzatsa binlerce dikeniyle kabullenmez miydi sanki? Ya gururu? Hiç mi kalmamıştı bir yerlerde? Bu kadar mı benliğinden uzaktı? Bu kadar mı kaybetmişti kendini? Kızının saçlarını okşarken yaşadığı her şeyi koca bir iç çekişe sığdırdı. Söyleyemediği, söylemek istediği ve söylenmemesi gereken her şeyi... İçinde büyüttüğü sevdayı da sıkıştırdı bir kenara. Ve usulca akmasını bekledi yanağına ılık gözyaşının.

"Gitmeyecek misin?" sorusuyla yerinden sıçradı Açil. Kapıda Helen'i gördüğünde kardeşine şaşkın şaşkın baktı. Bu kız nereden biliyordu ki? Anlamamış gibi yapma gereği duydu nedense birden. "Nereye canım?" diye sordu.

Helen uzun sarı saçlarını savurduktan sonra gözlerini ablasının yüzüne dikti. Aptal yerine konulmaktan nefret ettiğini bu gözler Açil'e adeta haykırıyordu. Öyle ki Açil o anlarda kardeşine durumu anlatmadığı için pişman oldu. Ama korkuyordu. Genç kızlığa yeni yeni adım atan kardeşinin aşktan kaçmasından, onu istememesinden en önemlisi de böyle mucizevi bir şeyden korkmasından... Helen elindeki kağıdı gösterdiğinde Açil Dario'nun ona mesaj gönderdiğini anlamıştı.

"Ne yazıyor?" diye sordu kayıtsız olmaya çalışarak. Hoş ne fark ederdi ki? Her ne kadar kayıtsız görünmeye çalışsa da deli gibi merak ediyordu. Bir kere onu görmüştü. Bundan sonra ondan uzak olduğu her an cehennem demekti.

" Al sen bak." diyerek Helen ona doğru ilerledi ve kağıdı ablasının avcuna koydu usulca. Ve sanki Açil'in yalnız kalmasını istediğini yüzünden okurmuş gibi odadan çıktı. Açil kardeşinin bu anlayışlı haline bir anlığına gülümsedikten sonra kağıtla buluştu gözleri.

"Bekliyorum, üç yıldır olduğu gibi."

Açil defalarca okudu bu kısa cümleyi. Ne demekti şimdi bu? Evet dün buluşmak istediğini söylemişti. Bugün beklemesi normaldi ama üç yıl? O kadar sene tüm hayatını bir kadına vermişken nasıl olur da ona böyle bir şey yazabiliyordu? Ne hakla? Sinirle elini yumruk yaptığında kağıt buruştu. Açil sanki tüm sinirini ondan çıkarırmışçasına sıkıyordu elini. Sinirle ayağa kalkıp dolabına ilerledi. Pelerinin üzerine aldıktan sonra hızla indi merdivenleri. Aşağı indiğinde annesi ile göz göze geldiler.

"Anne kızıma bakabilir misin? Ben hemen döneceğim." 

Mary anlayışla baktı kızına. Sonra yanına gelip elini kızının saçlarına uzatıp okşadı. "Ne zaman istersen o zaman gel canım ama sana en az zarar verecek olan şeyi yap. Kalbini dinle, o ne derse doğrudur." dediğinde Açil güçlükle tuttuğu gözyaşlarıyla başını salladı. Bir gün o da kızına böyle tavsiye verecekti. O da kızını böyle özenle sevecekti her halinde. Evlenip gitse bile. Annesine gülümsedikten sonra "İyi ki varsın." dedi zorlukla çıkan sesiyle. Sonra annesinin yanağına küçük bir öpücük kondurup hızlı adımlarla evden çıktı.

Başkasına Aitsin -Tamamlandı-Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin