Okul

14.7K 654 69
                                    

Sen ruhuma cemre diye damlamadıktan sonra ben bu bedende neyleyim...

Aşk da SEN
Hasret de SEN
Ben de SEN...
                                      (Mevlana)

Okula geldiğimde Kaan'a mesaj attım. Bu artık bizde bir gelenek haline gelmişti. Kaan yaşı 17 olmasına rağmen evin tek erkeği olduğu için kimi zaman abim, kimi zaman babam gibiydi. Bize çok değer verirdi. Haliyle her sabah iyi olup olmadığımı, sağ salim okula gelip gelmediğimi merak ediyordu.

Kol saatime baktığımda derse daha on beş dakika olduğunu gördüm. Günlerdir okuyamadığım kitabım aklıma geldi. Bahçede ilerleyip bir banka oturdum. Çantamdan çıkardığım romanı hevesle okumaya başladım. Lakin bir anda esmeye başlayan rüzgar beni oldukça zorluyordu. Bir yandan uçuşan şalımı düzeltiyor, bir yandan kitabımın sayfaları karışmasın diye elimle tutmaya çalışıyordum. Zar zor on beş dakika vakit geçirince kalkıp girişe doğru yürümeye başladım.

Sınıfa girdiğimde ön sıralardan boş bir yere oturdum. Bölümümü seviyordum. Küçüklüğümden beni kitap okuma alışkanlığım vardı. Hem okurdum, hem de ufak ufak bir şeyler yazardım. Bu yüzden derslerimi oldukça hevesle dinlerdim. Sınıfta en iyi notları genelde ben alırdım. Hızlı yazmaya da alışkın olduğum için neredeyse hocanın dediği her şeyi ajandama geçirirdim. Lakin sınıfta çok arkadaşım olmadığı için not isteyen pek kimse olmazdı. Sessiz bir kızdım. Özellikle erkeklerle muhabbet kurmaktan kaçınırdım. Çünkü hangi erkekle bir şey konuşacak olsam babam gelirdi aklıma. Sanki her erkek onu gibi bir anda bağırıp çağırıp gidecek sanırdım. Öyle hissederdim. Haliyle bu korkum karşımdaki insanın da dikkatini çekerdi. Bende yanlış anlaşılmamak için muhabbet kurmamaya özen gösterirdim.

Çantamı çıkarıp masaya bıraktım. İçinden kitaplarımı çıkarırken arkadaşım Beyza'nın neşeli sesini işittim.

"Kız yetiştim mi?"

Onun nefes nefese sorduğu soruyla gülümsedim.

"Yetiştin, yetiştin. Ders başlayacak şimdi. Otur da soluklan."

Beyza rahat bir nefes verip yanıma oturdu. Bize bir kaç sokak ötede oturuyordu Beyza. Benim en yakın arkadaşımdı. Lise son sınıfta tanışmıştık onunla. Birde aynı üniversiteyi kazanınca dostluğumuz iyice pekişmişti. Genelde sabahları beraber gelir giderdik. Fakat bir kaç gündür teyzesinde kaldığı için beraber gelemiyorduk. Teyzesinin iki kızı vardı. Yaşları küçüktü. Beyzayı çok sevdikleri için Beyza derslerimiz hafif olduğu zamanlarda gidip onlarla vakit geçirirdi.

Çok geçmeden Begüm Hoca sınıfa girdiğinde dersimiz başladı. Bende hemen ajandamı çıkarıp not almaya başladım.

(Fatihin ağzından)

Onu görmemle gözlerim fal taşı gibi açıldı. Bu oydu! Biraz önce bankta kitap okuyan dünyalar güzeli kız oydu, inanamıyorum. Ben onu daha önce nasıl farketmedim? Dikkatle hocayı dinliyordu. Fazla baktığımı farkedip gözlerimi kaçırdım. İçimden tövbe etmeye başladım. Onu bu kadar fazla incelemem yanlıştı. Bir kaç dakika kendime hakim olduktan sonra istemsizce gözlerim yine onun olduğu tarafa kaydı. Günlerdir görüyordum onu. Belki bir ay bile olmuştur gizli gizli onu izleyeli. Kimi zaman bahçede, kimi zaman kütüphanede... Fakat sınıfta nasıl bunca zaman farketmemişim? Oysaki oldukça ön sıradaydı. Sınıfa girip çıkarken nasıl görmedim?

Aslında ben pek de etrafına bakan biri değildim. Sınıfın çoğunu tanımazdım bile. Büyük ihtimal bu yüzden günlerdir kim olduğunu düşünüp duruken burnumun dibindeki bu güzel kızı görmemiştim. Cidden ne kadar da güzeldi. Resmen kitlenmiştim o güzel cemaline. Kafamı çeviremiyordum. O sırada kolumda bir acı hissettiğimde sağıma döndüm. Arkadaşım Burak kolumu sıkmıştı.

"Oğlum, ne yapıyorsun?" diye fısıldadım. Gülümsedi.

"Ya ne yapayım duymuyorsun nereye daldıysan artık!" dedi imalı bir şekilde. Hafifçe kaşlarımı çattım. Etrafa göz attım. Hocanın bizi farketmediğini görünce tekrar Burak'a döndüm.

"Nereye dalacağım? Hocayı dinliyordum." dedim. İnanmıyormuş gibi baktı.

"Hadi be ordan, yeme beni Fatih. Bal gibi şu mavili kızı izliyordun" dediğinde kendimi tutamadan cevap verdim.

"Onun şalının rengi mor bir kere cahil." dedim. Demez olaydım. Burak iyice gülerek kulağıma doğru fısıldadı.

"Hmm ne biliyim canım, ben senin kadar dikkatli bakmıyordum ki."

Utançla kafamı eğdim. Belli etmiştim o kızı izlediğimi. Hoş, demesem de anlamıştı zaten sabahtan beri kızın olduğu tarafa bakmamdan. Hiç bana uygun bir hareket değildi. Ben sınıfa ruh gibi gelir dersi dinler çıkardım. Ne sınıf, ne insanlar öyle umrumda değildi. Burak vardı can dostum o bana yetiyordu.

Ne cevap vereceğimi düşünürken Burak yavaşça omzuna dokundu.

"Merak etme kardeşim anlarız bu hallerden, ee yengenin adı ne?" Yenge deyince ister istemez elim ayağım birbirine dolaştı. Kalemim elimden kaydığında onu yere düşmeden hızla tuttum.

"Ne yengesi saçmalama Burak!"

"Fatih şaka diyoruz herhalde, adı ne bari onu söyle. Benim o kızla hiç muhabbetim olmadı. Zaten epey sessiz biri."

"Şey.. Aslında bilmiyorum, daha beni tanımıyor bile." Şaşkınca kaşlarını kaldırıp indirdi.

"Ohoooo daha kızla tanışmamış , ismini bilmiyor birde bakıp hülyalara dalıyor."

Ters ters Burağa baktım.

"Daha yeni farkettim kızı, hem sanane ya sen kendi işine baksana" dedim sinirle.

"Şimdi öyle mi oldu kardeşim? Peki, sonra kapımda ağlarsın; kardeşim , kankacığım affet diye" dediğinde istemsizce güldüm. Biz hep böyleydik. Önce şakalaşır, çocuk gibi didişir sonra hallerimize güleriz. Burakla kardeş gibiydik. Onunla altı senedir tanışıyorduk. Liseler arası futbol yarışmasında tanışmıştık. O zamanlar karşı takımlarda birer rakipken maç sonrası koyu bir sohbete dalmıştık. Çok geçmeden lise çıkışlarında da beraber maçlara gitmeye başladığımızda dostluğumuz iyice pekişmişti.

Şimdi ise aynı üniversite, aynı bölümde olmanın mutluluğunu yaşıyorduk. Burak başta spor üzerine bir şey okumak istese de daha sonrasında bunu bir hobi olarak bırakıp edebiyat sevdasına yön vermişti. İyi ki de öyle olmuştu. O benim kardeşim gibiydi. İyi ki her daim yanımdaydı.

Kardeşim diyebileceğim tek insandı .

Hayat Arkadaşım Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin