"Tenhalığı seviyorum, sık görüşülmeyen ama bağıda koparılmayan dostlukları, sakin mekanları, az rastlanılmayı, kendimle kalmayı, kendimi saklamayı ve de sınırlarımı..."
Ayakkabılarımı da giydikten sonra evden çıktım. Saat sabahın yedisiydi. Hazır evde herkes uyuyorken bende babam ile konuşmaya gidiyordum. Yarım saat önce onu aradığımda, müsait olduğunu söyleyince ortak bir yer belirlemiştik.
Buluşacağımız kafeye gelince gözlerimle etrafı taradığımda babamın cam tarafında bir masaya oturduğunu gördüm. Hızlı adımlarla yanına ilerlerken içimdeki hayal kırıklığını bastırmaya çalışıyordum.
Masaya bir kaç adımım kalmıştı ki beni farketti. Yüzünde tebessüm berlirdiğinde gözlerimi kaçırdım. Çantamı masaya bırakıp tam karşısına oturdum.
"Hoş geldin."
"Pek hoş gelmedim." Yüzündeki tebessüm silindi.
"Neden? Bir sorun mu var?" Derin bir nefes aldım. Kendimi tam konuşmaya hazırlamıştım ki yanımızda genç bir garson belirdi.
"Ne alırsınız efendim?"
"İki tane kahvaltı tabağı alalım." Babamın cümlesini hemen kestim.
"İstemiyorum! Ben bir su alayım sadece."
"Kızım aç olduğunu tahmin ediyorum. Lütfen reddetme. Biz dediğim gibi iki kahvaltı tabağı alalım."
"Pekala." Garson yanımızdan ayrıldığında sinirle ellerimi birbirlerine geçirdim.
"İstemiyorum dedim sana! Neyse sen yersin onu. Ben lafımı söyleyip gideceğim." Babam dikkatle beni dinlerken arayı soğutmadan konuşmaya devam ettim.
"Melek mi çağırdı seni?"
"Ne? Anlamadım."
"Seni Melek mi aradı? Buraya, Türkiye'ye gelmen için seni ikna mı etti?" Babam gözlerini irileştirdi. Yüzünde şaşkın bir ifade vardı.
"Hayır tabi ki Kübra. Ben Melek ile senelerdir konuşmadım kızım. Zaten en son ne zaman gördüğümü bile hatırlamıyorum." Durdum. Babamın gözlerine baktım. Doğru mu söylüyordu? İçimden bir ses babama inanmamı söylüyordu. Ama emin de olamıyordum. Melek bu konuda da mı bana yalan söylemişti?
"Baba... Tahmin edersin ki sana güvenim eksildi. Ben... Bilmiyorum. İnanmak istiyorum sana ama-"
"Hayatımdaki en büyük hataydı ailemi bırakmak. Ben bunun için her gün kendime kızıyorum. Bir gün de cesaret edip yanınıza gelip özür dinleyemedim. O kadar haklısın da bana inanmamakla. Ama yemin ederim ben tamamen kendi düşüncelerimle geldim buraya." Büyük bir nefes verdi. "Bunu nasıl nereden duydun bilmiyorum. Ama gerçekten kimseyle bir alakası yok bu kararımın. Ben sizi çok özledim kızım."
Bir şey diyemedim. Kafam öyle karışıktı ki. Kime inanıp kime güvenecektim? Bir yanda beraber büyüdümüz kuzenim, bir yanda küçükken çok sevdiğim babam vardı. Şimdi ise kardeşim gibi gördüğüm kuzenim bana düşman olmuş, beni bile isteye üzmeye çalışıyordu. Babam ise bizi acımadan bırak gitmiş ve senelerce arayıp sormamıştı. Şimdi ise ansızın gelmişti. Hayatımda ki her şey ne kadar da değişmiş meğer.
Gelen siparişlerimizi sessizce yemeye başladık. Kalkıp gitmedim. Gidemedim. Kafam karışıktı ama kalbim babamdan yanaydı. Netice de babamdı işte. Kalbimin bir köşesindeydi.
"Bana inanmadın değil mi?" Hüzünle sorduğu soruya karşın yutkundum. Gözlerine baktım. Gözlerinde acı vardı. Pişmanlık vardı. Anlıyordum,görüyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hayat Arkadaşım
Teen FictionKübra, babasının gidişinin ardından büyük bir hayal kırıklığı yaşamıştır. Ona göre kimseye bir daha güvenmeyecek hale gelmiştir. Fatih, insanlardan uzak, kendi dünyasında yaşayıp giden çalışkan, ahlaklı, ciddi bir insandır. Sonra onu görür. Kübra'y...