Güven

5.2K 327 38
                                    

"Sabahlarımızı renklere boyayacak
İnsanlara ihtiyaç var şu dünyada."

(Cemal Süreya)

Gözlerimi odama sızan güneş ışıklarıyla açtım. Yatakta doğrulup gözlerimi ovuşturdum. Yatağımın hemen yanındaki komidinde telefonum vardı. Elimi uzatıp saate baktığında henüz erken olduğunu gördüm. Dersim öğlendeydi. Kalkıp banyoya geçtim. Elimi yüzümü yıkadım. Dağılmış saçlarımı da tekrar toplayıp düzelttikten sonra alt kata indim. Herkes uyuyordu. Kahvaltı hazırlayabilirdim. Mutfağa geçtiğimde dolaptan domates ve biber çıkardım. Menemen yapacaktım. Ailecek bayılırdık menemene. Acele etmeme gerek yoktu. Yemek yapmanın tadını çıkara çıkara sebzeleri doğramaya başladım. Zaten uzun zamandır derslerimin yoğunluğundan dolayı mutfağa pek girmiyordum. Bir yandan da aklım yarım kalan kitabımdaydı. Bir kitabı sevdim mi sürekli okuyasım gelirdi. Bir yandan da kitapların sonunu merak etmeyi severdim. Kendi kendime iyice düşüncelere dalmıştım ki yanlışlıkla parmağımı kestim. İnce kesikten kan sızmaya başladı.

"Ah!" Elimdeki bıçağı bırakıp elimi yıkadım. Sol baş parmağımı kesmiştim. Sızlıyordu. Banyoya gidip parmağıma bir yara bandı yapıştırdım. Bir kaç dakika sızısının azalmasını bekledikten sonra geri mutfağa gelip yarım kalan işime devam ettim. Bir süre sonra herkes uyanmıştı. Beraber masaya oturduk.

Sakin ve huzurlu bir kahvaltıdan sonra evden çıktım. Hava biraz rüzgarlıydı. Üstümdeki bordo renk trençkotomun önünü kapattım. Ellerimi cebime sokup yürümeye devam ederken denk geldiğim komşularla selamlaştım.

Kısa sürede durağa geldiğimde Beyza telefonuyla uğraşıyordu. Beni farkedince telefonu çantasına koydu.

"Geldin mi? Ben de sana mesaj atıyordum." Gülümsedim.

"Günaydın."

"Günaydın. Nasılsın bakalım?" Sesinde hafif bir ima vardı. Dün Fatih ile karşılaşmamızı anlatmıştım. Büyük ihtimal ondan böyle davranıyordu.

"İyiyim. Sen nasılsın?"

"Bende iyiyim. Şimdi Fatih ile aranız nasıl?" Göz devirdim. Al işte, yine başlıyoruz.

"Dün anlattım ya canım." Kaşlarını kaldırıp indirdi.

"Yok yetmez o. İki dakika telefonda anlattın. Ona anlatmak denmez."  Gülerek kafamı eğdim.

"Ne yapayım? Destan mı yazsaydım canımın içi?"

"Bana uyar."

Gülerek göz göze geldiğimizde derin bir nefes aldım.

"Fazla bir şey olmadı. Özür diledik ikimizde. Öyle işte."

"Ay Kübra ne kadar uzun anlattın bilemezsin. Üf neyse detay anlatma huyun yok maalesef." Rüzgardan dolayı uçuşan şalını düzeltti. "Sana acil anlatma dersi vermeliyim."

"Ay sen sanki her şeyi olduğu gibi anlatıyorsun?" Gözleri irileşti. Onu sinirlendirmek için demiştim. Şu an çok komik görünüyordu.

"Kız tabi anlatıyorum. Sor. Sor bak takır takır nasıl anlatıyorum." Omuz silktim.

"Mesela Burak'a bu ara neden mesafelisin." Yüzünde şaşkın bir ifade belirdiğinde güldüm.

"Hadi anlatsana. Takır takır diyordun."

"Sen varya... Az değilsin." Gözlerini kaçırdı.

"Aa otobüs geliyor. Tüh tam da anlatacaktım."

"Tabi tabi. Neyse canım. Ders arası anlatırsın." Göz kırptığımda tepki vermedi. Ah Beyza ah.

Okula geldiğimizde otobüsten inip yürümeye başladık. Etraf öğrenci doluydu. Ve bu görüntü benim çok hoşuma gidiyordu. Bir sürü insan eğitim için, gelecek için çalışıyordu. Hepsi aynı düşünce de değildi elbet ama ben öyle umuyordum. Okumak güzel şeydi.

Hayat Arkadaşım Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin