"Seni çok göresim geldi.
Kafamda, gözümde, burnumda
Yüreğimde ve ellerimde tütüyorsun."(Nazım Hikmet RAN)
Fatih katladığı seccadeyi sehpanın üzerine bıraktı. Yatağına oturup sırtını baza başlığına yasladı. İyi değildi. İçi içini yiyordu. Dün Kübra ile araları bozuk şekilde ayrıldıktan sonra daha konuşmamışlardı. Bugün de Fatih işe gittiği için günün çoğunluğunu orada geçirmişti. Bir kütüphanede görevliydi. Onun dışında iki tane öğrenciye özel ders veriyordu. Düğün için para biriktirmesi gerekiyordu. Bu yüzden okul bitene kadar bu şekilde çalışacaktı. Şimdi ise akşam namazını kılmıştı.
Cebinden çıkardığı telefonuna baktı. Kübra'ya mesaj atmalı mıydı? Bu yeterli olmazdı. Aramayı düşündü ama vazgeçti çünkü nasıl konuşacağını bilmiyordu. Beraber çektikleri fotoğraflara bakmaya başladı. Hepsi birbirinden güzeldi. Telefonu bırakıp gözlerini kapattı. Pişmandı. Kübra'ya babası ile ilgili öyle bir şey söylememeliydi. Kübra bu konuda hassastı. Gözlerinin önüne Kübra'nın ağlayan yüzü geldiğinde hızla gözlerini açıp ayağa kalktı. Onu üzmek, ağlatmak istediği son şey bile değildi. Hızlıca dolabından bir hırka aldı ve tişörtünün üzerine giydi. Eşinin yanına gitmeliydi.
Odasının kapısını hızlıca açtığında annesi ile karşılaştı.
"Bismillahirrahmanirrahim! Ödümü kopardın oğlum. Niye öyle açıyorsun kapıyı?"
"Afedersin anne. Ben dışarı çıkıyorum."
"Nereye gidiyorsun bu saatte?"
"Kübra'nın yanına." Annesi Suna hafifçe tebessüm etti.
"Aranız bozuk değil mi? Git özür dile hadi." Fatih'in kaşları şaşkınlıkla havalandı.
"Sen nereden biliyorsun?" Suna oğlunun yanağını okşadı.
"Anneler bilir." Fatih gülümsedi.
"Hadi görüşürüz."
"Görüşürüz. Dikkatli git." Fatih hızla evden çıktı. Kalbi hızla çarpıyordu. İçinden Kübra ile arasının düzelmesi için dua ediyordu.
Kübralar'ın evine gelince arabasını uygun bir yere park etti. Daha sonra inip eve yaklaştı. Ama eve girerse başbaşa kalamazlardı. Acaba Kübra dışarı çıkar mıydı? Fatih düşünceyle eve göz atıyordu ki mutfağın ışığının yandığını farketti. Mutfaktaki küçük balkondan yansıyan ışığı görüyordu. Balkona yanaştı. Zemin kat olduğu için mutfağın içini görüyordu. Kübra bardaklara çay dolduruyordu. Üzerinde gri bir eşofman başında ise mor tonlarında bir yazma vardı. Bir süre aşkla onu izledi. Onu özlemişti. Seslenmeyi düşündü ama duyması zor olurdu. Yere eğilip minik bir taş aldı ve içeriye doğru attı. Tekrar eğilip kendini sakladı. Taş balkonun eşiğine gelip ses çıkardığında Kübra gözlerini oraya çevirdi. Yerdeki taşı farkedince elindeki demliği ocağın üzerine bıraktı. Balkona doğru bir kaç adım attı. Tedirgindi.
"Kim var orada?" Endişeyle sorduğu soruyla Fatih ayağa kalktı.
"Kübra."
"Ay!" Kübra böyle bir şey beklemediği için korkmuştu. Elini göğsüne götürdü.
"Pardon. Korkuttum mu?" Fatih'i gördüğüne hem şaşırmış hem sevinmişti.
"Biraz." İkili bir kaç saniye sustu.
"Biraz konuşabilir miyiz?" Fatih'in sorusuna karşın Kübra etrafa bakındı. Hava epey karanlıktı.
"Saat çok geç olmuş." Kendi kendine mırıldanmıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hayat Arkadaşım
Teen FictionKübra, babasının gidişinin ardından büyük bir hayal kırıklığı yaşamıştır. Ona göre kimseye bir daha güvenmeyecek hale gelmiştir. Fatih, insanlardan uzak, kendi dünyasında yaşayıp giden çalışkan, ahlaklı, ciddi bir insandır. Sonra onu görür. Kübra'y...