Bad Bed Friends 9: "Her Name Is Marley."

1K 29 2
                                    

Ertesi sabah, Tanrı'ya şükür, okula gitmek için erken kalkmam gerekmiyordu. Tatildi ve istediğim her şeyi yapabilirdim. Belki Esther ile tatlı falan yapabilirdik, onunla mutfağa girmeyi özlemiştim.

Komidinin üzerinde titreyen telefonum düşüncelerimi böldü. Mesaj gelmişti. Ekrana baktığımda, bunun Tristan olduğunu anladım.

Evans: Yirmi dakikaya evinizin önünde olurum.

Gözlerimi devirdim ve telefonu yerine bıraktım.

Dün partide olanlardan sonra, o sarışın kız Tristan'ı alıp ortalıkta kayboldu ve Ashton beni eve bırakmayı önerdi. Connor'u bulup Amy'yi ona emanet ettikten sonra Ashton ile eve döndüm. Bana yolda giderken o sarışın kızdan bahsetti; adı Marley'ydi ve, geçtiğimiz birkaç aydan beri kızdan hoşlanıyordu. Bana Tristan'la olanları sorduğunda, sadece arkadaş olduğumuzu söyledim. Yatak arkadaşı olduğumuzu bilmesine gerek yoktu.

Tristan ile bir süre görüşmek istediğimi sanmıyordum. Tamam, çıkıyor falan değildik. Yani bu tam anlamıyla ihanet sayılmazdı. Ama, yine de biz bir şeye başlamıştık ve erkeklerden uzak durmamla ilgili bir kural koymuştu. Ben erkeklerden uzak duracaksam, o neden lanet olasıca sürtüklerden uzak duramıyordu?

Odamdan çıktım ve Esther'in yatak odasına girdim. Michael ile sarılarak uyuduklarını falan sanmıştım ama oda boştu. Dün geceyi evde geçirmemiş olmalıydılar. Onların da bir arkadaş çevresi vardı ama benimkilere göre daha farklıydılar. Oldukça farklı.

Odama dönüp pijamalarımı değişmek yerine, aşağıya indim ve mutfağa girdim. Dolap kapağını açtığımda, karnımı doyuracak bir şey bulamadım ve şeftalili meyve suyuna uzandım. Birkaç dakika sonra kapı çaldı ve ben de meyve suyu dolu bardağımla birlikte kapıya bakmak için mutfaktan çıktım.

Kapıyı açmamla, Tristan'ın karşımda dikildiğini görmem bir olmuştu. Her zamanki dar pantolonu ve kazağıyla karşımdaydı. Yüz ifadesini çözemiyordum o yüzden sadece konuşmaya başladım: "Günaydın?"

Yüzüme birkaç saniye baktıktan sonra, elini saçlarından geçirdi ve, "Evet, günaydın. Sana da. Tabii," diye geveledi.

Bu saçma hallerine kıkırdamamak için yanağımın içini kanatana dek ısırmam gerekmişti. "Çok tuhaf davranıyorsun," diye mırıldandım.

Elini ensesine götürüp kaşıdı. "İçeri girebilir miyim? Biraz konuşuruz diye düşünüyordum." İçeriye girmek için adım atmaya kalkıştı ama, önüne geçtim ve onu durdurdum.

"Bunun iyi bir fikir olduğunu sanmıyorum," dedim, gözlerimi ondan kaçırarak. "Dün olanlardan sonra bir açıklamaya ihtiyacım kalmadı."

Gözlerimi tekrar yüzüne çevirdiğimde, onda daha önce görmediğim bir duygu vardı; acı. Yüzü acı ile kaplanmıştı. "Özür dilerim," diye fısıldadı. Sonra gözlerini etrafa çevirip durdu ve tekrar benimkilerle birleştirdi. "Ne gördün?"

Huzursuzca yerimde kıpırdandım. "İkimizin de görmemi istemeyeceği şeyleri."

Derin bir nefes aldı ve sonra korkarak elini bileğime koydu. "Beni anlaman gerek," diye mırıldandı. "Sadece 17 yaşımdayım ve bazen hormonlarıma engel olmaya çalışırken başarılı olamıyorum."

Onları gördüğüm sahne aklıma tekrar geldiğinde yüzümü buruşturdum. "O kızla - "

"Adı, Marley," diyerek sözümü kesti.

Tek kaşımı kaldırdım ve sinirle, "Biliyorum," diye mırıldandım. Buna şaşırdı ama bir şey söylemedi. Dün gece Ashton arabadayken söylemişti.

"Neden onunla... böyle bir şey yapma gereği duydun ki?" diye sordum. Gerçekten merak ediyordum.

"Çünkü..." Yanakları hafifçe pembeleşti. Ya da ben henüz ayılamamıştım. "Bilirsin, Katy... Seninle birbirimize dokunuyoruz ve başka bir şey yapmıyoruz. Öpüşmüyoruz bile." Dürüstçe açıkladığında, canım acımıştı.

"Neden?" diye sordum, kendimi eksik hissederek.

"Ne neden?"

"Neden sadece aynı şeyleri yapıyoruz?" Sorarken ve sorduktan sonra kızaracağımı bilmeme rağmen bunu yapmam gerekiyordu.

Gözleri şaşkınlıkla genişledi ve yutkunduğunu duydum. "Sen... İleri gitmek istiyor musun?"

Çekinerek, gözlerimi yere indirdim. "Sana engel olan bu muydu?" diye sordum, ateşe verilmiş yanaklarımla. "Bunları göze alarak seninle bir anlaşma yaptım, Tris."

Benim derdim neydi bilmiyordum. Bana bu şeyi ilk teklif ettiğinde neredeyse onu boğazlayacaktım. Şimdiyse karşısına geçmiş, bana belli bir şeyden başka hiçbir şey yapmayan çocuğa daha fazlasını istediğimi söylüyordum. Sanırım benim de hormonlarım çıldırma aşamasına geçmiş olsa gerekti.

"B-ben..." Ne diyeceğini bilemiyordu. Alt dudağını ısırdı ve gözleri yavaşça bedenimden aşağıya kaydı. "Eğer ileri gitmemizi istediğini söylüyorsan, Kate, o şortu gözlerimin önünde giymen tam isabet oldu."

"Şey..." diye başladım ama, ellerini belime koyup beni yavaşça içeriye doğru itip kapıyı kapatırken ne diyeceğimi unutmuştum bile. Beni duvara yasladı ve kaşlarını kaldırarak baktı. "Bu işlerin nasıl gittiğini bilmiyorum," diye itiraf ettim.

Alnını alnıma yasladı ve, "Sorun değil," dedi. "Sana öğreteceğim. Hep öğretirim." Dudakları boynuma dokunduğunda, engel olamadığım bir inilti dudaklarımdan kaçtı. Elleri bacaklarıma kayarken, dudaklarını çekti. "Ama, şimdi değil."

Ve ardından, elimi tutup, onu şaşkınlıkla izleyen beni, salona çekti.

~•~

Tristan'la film izlemek büyük bir işkence olabiliyordu. Filmi seçmesine izin vermiştim ve gidip Kötü Komşular'ı şeçmişti. Tamam, kabul, film güzeldi. Fakat, film boyunca susmak bilmemişti. Müstehcen sahnelerde yaptığı yorumlar beni renkten renge sokmuştu. Üstelik kanepede tam yanında oturuyordum ve bundan da yararlanarak, kafasını göbeğime koyarak seyretmeyi tercih etmişti.

Film bittikten sonra, ekran karardığında nefesimi üfledim ve ağrıyan kaslarımı gevşeterek hafifçe gerindim. "Sanırım, acıktım," diye mırıldandım gözlerimi ovuşturarak.

Kafasını kucağımdan kaldırdığında, cips poşeti yeri boyladı ama ikimizin de umurunda değildi. "Yemek yapmayı bilmiyor musun?" diye sordu, kıkırdayarak, dağılan saçlarını düzeltirken.

"Aslında..." Alt dudağımı ısırarak, başımı iki yana salladım. "Genelde Esther aşçılık yapar. Yani... Hayır, bilmiyorum."

Kahkaha attığında, şakayla koluna vurdum. "Pekâlâ, pekâlâ... Sanırım, birlikte yapabiliriz. Bilirsin, annemden bir şeyler öğrenmiş olabilirim."

"Harika!" dedim ellerimi çırparken. "Bir şeyler hazırlayalım. Açlıktan ölüyorum." Elinden tuttum ve onu da kanepeden kaldırıp, mutfağa doğru çekiştirdim.

Tristan'la yemek yapmak sandığımdan daha eğlenceliydi. Beni sadece tezgâha oturtmuş ve bütün işi üstlenmişti. Somon balığını pişirmeyi ve tadılabilecek en lezzetli hâle getirmeyi nasıl öğrendiğini bilmiyordum ama bu işte tartışılmaz şekilde iyiydi. Elbette yaptığı sapıklıklar göz ardı edilemezdi ve yemeği yaptığı süre boyunca, vakti olduğu her an benimle oynaşmayı tercih etmişti.

Onunla film izlemek, yemek yapmak, ve diğer normal çiftlerin yapmaktan hoşlandığı şeyleri yapmak bana tuhaf gelmiyor, aksine hoşuma gidiyordu. Ondan binlerce kilometre uzak durmam gerektiğini, hatta belki bir gün bekaretime sahip olabileceğini biliyordum. Neden ondan uzaklaşmadığımı anlamıyordum. Beni kullanıyordu, ve ben aptallar gibi, ona dahası için ileri gitmek istediğimi söylüyordum. Gerizekâlı olduğum, kanıtlanabilir bir gerçekti. Benim korktuğum ise, bunun benim zekâmla değil kalbimle ilgili olduğuydu.

Bunu kendime asla itiraf etmezdim, etmeyecektim de. Ben... Muhtemelen sadece ona hayran veya bağımlı gibi bir şeydim. Daha fazlası olamazdı. Olmamalıydı.

Bad Bed Friends // EvansHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin