Evde kimse yoktu.
Geçen gece sabaha doğru karakoldan çıkmış, hastaneye uğradıktan sonra, evime gitmiştik. Esther ve Michael'ın orada olacaklarından neredeyse adım kadar emindim. Fakat, değildiler. Pekâlâ, eve pek uğramadıklarını biliyordum, özellikle şu son günlerde. Ama, iki gündür yoktular. Bu durum bana biraz şüpheli gelmişti.
"Michael evlenmek istiyordu, değil mi?" Tristan'ın sorusuyla, tekerlekli sandalyemi döndürüp ona baktım. "Eh, o hâlde evde durmayı biraz öğrenmeleri gerek."
Gözlerimi devirdim.
Hastaneye gittiğimizde, bileğimin ezildiğini öğrenmiştik. Anlaşılan o ki, bileğimi kanepeye değil, ahşap masanın kenarına çarpmıştım çünkü, hasar oldukça büyüktü. Doktor bana koltuk değneklerinin yeterli olacağını söylese de, birkaç denemeden sonra sakarlık ve beceriksizliğimi ortaya koyarak kendimi yerde inlerken bulmuştum. Hâl böyle olunca, Tristan tekerlekli sandalyeden başka hiçbir şey kullanmama izin vermemişti.
"Bak ne diyeceğim," dedi, birkaç adımla bana doğru yaklaşırken. Bana doğru yürüyüşünü seyretmek, gün batımını yakalamak gibiydi. Hiç bitmemesini diliyordunuz. "Gidelim," dedi. Ellerini omuzlarımda hissettim. Arkama geçmiş ve çenesini başıma yaslamıştı. "Bir bara."
"Bar mı?" diye sordum, kaşlarımı çatarak. "Bulabildiğin en iyi fikir bu mu? Oh, hey, en yakın arkadaşımı bulamıyorum, ablam ve sevgilisi ortalarda yoklar, birkaç saat önce karakoldan çıkıp kendimi tekerlekli sandalyede buldum. Ben mi? Eh, sadece bara gidiyorum." Konuşmaktan yorularak nefes aldım. "Boşversene."
"En iyi fikir sayılmaz, kabul." Omuzlarımı bırakıp kendini geri çekti ve ilerleyip önümde durdu. "Yine de eğlenmeni istiyorum. Son zamanlarda çok yorgun, çok moralsizsin. Ben de öyle. Artık bu lanet dertleri bir kenara bıraksak ve küçük bir kaçamak yapsak olmaz mı?"
Ona şüpheyle baktım. Daha önce hiç bara gitmediğimi itiraf etsem, kim bilir bununla nasıl da eğlenirdi.
"Pekâlâ," diyerek, kabul ettim. Gitmek istiyordum. İstekten çok, merak duygum ağır basıyordu sanırım.
"İşte benim kızım," dedi, kıkırdayarak. Ardından vakit kaybetmeden beni kucakladı ve tekerlekli sandalyeden kaldırıp merdivenlere yöneldi.
Tişörtünün üzerindeki tuhaf simetrik renklerin üzerinden parmağımla geçerken, "Söylesene," dedim. "Şu yıl sonu balosu ne zaman?"
Yüzüne düşünür bir ifade bürünürken, merdivenlerden çıkmaktaydık. "Sanırım bu cuma."
"Beş gün sonra mı?" Hayrete düşmüştüm. Bu kadar erken olmasını beklemiyordum.
"Evet," dedi, merdivenlerin sonuna geldiğimizde. Odama doğru giderken, "Neden sordun?" diye sordu.
"Hiç," dedim. Fakat, dayanamayıp ekledim; "Balodan sonra... Bilirsin biz... Bunu bitirecek miyiz?"
Odamın kapısını açacakken, vazgeçti, durdu. Gözlerini aşağı, bana çevirdi. İfadesi boştu. "İstediğin bu mu?"
Yutkundum. İstediğim bu olabilir miydi? En olmadık zamanda, en olmadık insana, ona âşık olmuşken, nasıl bitmesini isterdim bunun? Onu yakınımda tutmak için her şeyi yapabilirdim.
"Bilmiyorum. Sadece..." Derin bir nefes üfledim. "Bu şey başlamadan önce, bunun yıl sonunda biteceğini söylemiştin."
"Bunu asla söylemedim," diye karşı çıktı. "Bunun okuldan sonra bile sürebileceğini söylemiştim. Bu sadece senin isteğine bağlı." Ne cevap vereceğimi bilmediğimi anlamış gibi, "Her neyse," dedi gülümseyip, kapıyı açarken. "Şimdi bunu takmanın sırası değil. Başka zaman konuşuruz."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bad Bed Friends // Evans
FanfictionKate, Evansların sahip olduğu lisedeki en sıradan kızdı. Tristan onu bulduğunda, artık hayatında sıradan olan hiçbir şey olmadığını fark etmesi uzun sürmeyecekti.