Elbisemin pilelerini gergince parmaklarımın arasına alıp sıktım. Az ötemde hoş ve klasik bir müzik, arabanın camını aşıp içeriye varıyor, okyanusun altında müzik dinleme hissi veriyordu. Gerginliğimi alan değil, aksine artıran bir müzik sesiydi bu. Bazı klasik müziklerden çok hoşlanırken, bazılarından korkardım adeta. Şimdi korktuğum şeyin sadece çalan müzik olduğundan emin değildim.
"Hazır mısın?" diye sordu, soğuk parmakları bu gece içerisinde bilmem kaçıncı defa eteğimin altındaki sıcak bacağımı bulurken. Uzun parmakları vardı ve avuç içleriyle tenimi kavrıyordu. Bu sebepsizce hoşuma giden bir hareket olmasına rağmen, içimdeki korku ve gerginlik hâlâ oradaydı.
Başımla onayladım. Tristan gözlerime dikkatle baktı ve başını salladıktan sonra arabadan indi. Onun bunu yapmasını beklemeden kapımı açtım ve dışarı çıktım. Vay canına, havanın bu kadar soğuk olabileceğini tahmin etmemiştim. Arabadaki sıcak esintiden sonra havanın soğuğu beni az sonra titreteceğe benziyordu.
"İşte," dedi Tristan. "Benim çeketimi al."
O daha omuzlarındaki şık çeketi çıkartamadan, "Hayır," dedim telaşla. "Olmaz. Önce ailenle düzgün bir şekilde tanışmalıyım. Her şey düzgün olmalı. Elbisenin üzerine çeket giyen bir kız olarak tanışmak istemiyorum onlarla."
Tristan şaşkınlık içinde kaşlarını çattı fakat sırıtıyordu. "Delisin sen," dedi. Sonra gözleri yumuşadı. "O zaman başka bir şartım var."
Nefesimi üfledim. "Çeket hariç tüm şartlar kabulümdür."
Dudaklarını yaladı ve bana yaklaştı. Kolunu omzuma atıp beni koltuğunun altına çekti. Hoş ve yumuşak, adını tanımlayamadığım kokusu etrafımı sardı. Tüm gece burada durabilirdim.
"Kollarımdan ayrılmayacaksın," dedi, bizi girişe doğru sürüklerken. Kilisenin bahçesinde kimse görünmüyordu. Törenin başlamamış olmasını diledim, geç kalmaktan nefret ederdim. "Bu kadar güzel kokmak zorunda mısın, Katniss?"
Kafamı kaldırıp ona baktım. Aramızda yaklaşık on, on beş santim falan vardı. "Güzel kokan sensin," dedim kıkırdayıp, burnumu beyaz gömleğine değdirirken. Ona karşı ilk defa bu kadar korumasızdım. Aynı şey onun için de geçerliydi.
Onunla bu kadar yakın olmak harika bir duyguydu. Demek istediğim, fiziksel olarak önceden çok daha fazla yakınlaşmıştık. Fakat, ilk kez gerçek iki sevgililer gibi yan yanaydık. Sanki sadece birbirimizi tatmin etmek için birlikte değilmişiz gibi. Sanki hep hayallerimi süsleyen mükemmel erkek arkadaş gerçekten Tristan olabilirmiş gibi.
"Ben..." Tristan dudağını ısırdı. Yürüdüğümüz sırada, gözleri benimkilere kenetliydi. Birkaç saniye sonra başını salladı ve, "Ben sana gerçekten çok alıştım," diye mırıldandı. "Biz... İki hafta sonra nasıl... Im, nasıl kopacağız?"
Bu sözleri söylemeye bile çekiniyordu. Kopmak. Bunu nasıl becerecektik biz? "Biliyor musun, Evans?" Başımı onun koluna yasladım. "Sanırım, ilk kez seninle aynı fikirdeyim. Ve bunu nasıl yapacağımızla ilgili hiçbir lanet fikrim yok."
Kolu beni daha sıkı sardı ve ben o gece için sonunda gerginliğimin yavaş yavaş azaldığını hissettim.
Kiliseden içeriye adım attık. İçerisi kocaman, tipik bir tasarımla donatılmıştı. Camlarda İsa ve Hristiyanlığın diğer simgelerinin resimleri bulunuyordu. Etrafta henüz koltuklarına yerleşmemiş olan insanları görmek beni rahatlattı. Bu, geç kalmadığımızı gösteriyordu.
"Abi!" Küçük sarışın bir kız çocuğu koşup yanımıza vardı. Tristan'ın kot pantolonuna sarıldı ve, "Seni çok özledim," diye mırıldandı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bad Bed Friends // Evans
FanfictionKate, Evansların sahip olduğu lisedeki en sıradan kızdı. Tristan onu bulduğunda, artık hayatında sıradan olan hiçbir şey olmadığını fark etmesi uzun sürmeyecekti.